18 Ekim 2014 Cumartesi

Birdahaasla

2007 Sonbaharında hayatımıza giren, ve okuyan kitlenin az olmasından dolayı yalnızca 8 sayı çıkmayı başarabilen (ne mutlu ki sekizine de sahibim) KARAKALEM (Sayı 1: Sonbahar) dergisinin düzenlediği (çeviri:Burak Özlüdil) Gustave Dore'nin nefis çizimleriyle Edgar Allen Poe'nun Kuzgun (The Raven) adlı şiirine bir de böyle bakalım:


"Bir daha asla"


Anatkh: Kaçınılmazlık


 Kasvetli bir gece yarısı, düşünürken zayıf, tasalı
Yabansı, tuhaf sesi üzerine eski, unutulmuş bilgilerin,


Ah, çok iyi anımsıyorum, solgun bir aralıktı
Ölen her kor bırakıyordu hayaletini döşemeye ayrı ayrı


Nasıl diledim nasıl, bir sabah olsa; ödünç almak için aradım kitaplarımda
Acının ara verdiği anı boşuna -Yitirdiğim Lenore'un verdiği acı-


Yitirdiğim Lenore'un verdiği acı


O eşsiz, ay yüzlü masum kız, meleklerce konmuştu Lenore adı,
Sonsuzluğa karışan o yitik adı


"Bir ziyaretçi," dedim, "içeri girmeyi diliyor kapısında odamın
Geç kalmış bir ziyaretçi, girmeyi diliyor kapısında odamın


...İşte açtım ardına dek kapımı;
Yalnızca karanlık, başka bir şey değil


Şüpheyle düşledim hiçbir ölümlünün düşünmeye cesaret edemeyeceği düşler:


"Eminim," dedim, "eminim, bu bir şey penceremin kafesindeki;
Bakmalı ne ise oradaki, çözmeli bu sırrı;


Kepengi açınca, gördüm kanat çırpan telaşla,


Geçmişin kutsal günlerinden gelen heybetli bir kuzgun,
Aldırmadan hiç bana, durup dinlenmeden bir dakika,


Tünedi Pallas büstüne, duran kapımın hemen üstünde:
Tünedi ve oturdu, hepsi bu.


Gecenin kıyısından gelen,


Ta ki ben zoraki mırıldanana kadar, "Daha önce diğer arkadaşları uçup gitti;
Yarın o da terk edecek beni, tıpkı uçup giden umutlarım gibi,


Gömüldükçe kadife yastığın içine, gömüldüm


Lambanın aydınlattığı menekşe moru kadife şekilleniyordu ışıkla;
O hiç yaşlanmayacak, ah! Bir daha asla!


"Zavallı," diye bağırdım kendi kendime, "Tanrım gönderdi bu iksiri sana melekleriyle,
İç, kana kana iç bu ilacı, unut artık şu yitik Lenore'un aşkını!"


Korkunun terk etmediği bu evde


-yalvarırım bana doğruyu söyle-
Var mı? Var mı Tur-i Sina'da? -söyle- yalvarırım söyle!"


Söyle bu hüzün dolu ruha, o uzak cenette,
Sarılabilecek miyim, meleklerin Lenore diye adlandırdığı o kutsal kıza?


"Bu sözcük ayrılığımıza işaret olsun kuş ya da iblis!" diye bağırdım.


Geri dön fırtınana, dön gecenin ölüler kıyısındaki diyarına!


Kapalı kaldı ruhum bu kara gölgenin içinde,
Kurtulamayacak - Bir daha asla!


Sfenks'in sırrı


:)

Metnin tamamını merak edenler daha önce yazmış olduğum "Hayalgücü" yazısına bakabilirler.

Sakın büyümeyin, sakın hayal etmekten vazgeçmeyin. Sakın olduğunuz kişiyi değiştirmelerine izin vermeyin... Bunu niye yazdım bilmiyorum ama bu aralar böyle bir ruh hali içerisindeyim. İçimden gelmiş demek ki.

Freeze

1 Ekim 2014 Çarşamba

Kumar üzerine

Çok uzun bir ara sonrasında bu sefer internette çevirisini bulamadığım güzel bir şarkının çevirisi ile yine karşınızdayım. Umarım şarkı da hikayesi hoşunuza gider. Tabii bazı yerlerde kendi yorumumu da katmak zorunda kaldım. (çok değil ama :) )


kaynak:(http://nizhoniwolf.deviantart.com/art/Soul-Poker-45641553)

Chris De Burgh-Spanish Train

http://grooveshark.com/s/Spanish+Train/25nKqU?src=5

İspanyol Treni

Guadalquivir ve yaşlı Saville arasında,
gidip gelmekte olan bir İspanyol treni vardır.
Gecenin en karanlığında bile ıslığını çalar ve
İnsanlar onun hala çalıştığını  duyarlar
ve çocuklarını uykularına geri dönmeleri için sustururlar,
Kapıyı kilitledikten sonra sessizce üst kata çıkarlar.

Söylenene göre o treni,
On bin ölünün ruhu dolduracaktı.

Makinist adamları ile birlikte ölmek üzereydi,
Aileleri ağlıyordu ve ölmeden önce diz çöktüler.
Fakat yataklarının üstünde ölüler için bekleyen
gözleri parıldamakta olan bir Şeytan vardı...
"Tanrı burada değilken neler bulduğuma bir bakın, hepsi benimdir!"

Tam o anda Lord kör edici bir ışık çakmasıyla ortaya çıktı
ve şeytana "Sonsuz geceye defol git!" diye bağırdı.
Şeytan yalnızca sırıttı ve "Günah işlemiş olabilirim, fakat beni aşağılamana gerek yok.
Onları ilk ben gördüm ve bana en kötüsünü yapsan bile: cehenneme gidiyorlar."

"Fakat düşündüm de sana bir şans daha vereceğim."
dedi Şeytan yüzündeki gülümsemeyle.
"Şimdi elindeki aptal mızrağı yere bırak, gerçekten hiç tarzın değil.
Şakacıdır adım ve oyunun ismi poker.
Şuanda bu yatağın üzerinde oynayacağız,
ve bugüne kadar oynanmış en büyük bahis için
Ölülerin ruhları!"

"Lordum, dikkatli ol, yoksa o kazanacak!" dedim sonra...
"Güneş batıyor ve gece kendini gösteriyor.
Tren yakında ölecek ve sırada bir sürü ruh var.
Oh, Lordum! O kazanacak..."

Makinist kartları karıştırdı ve herkese beşer tane dağıttı.
Lord için veya sürmekte olduğu tren için dua ediyordu.
Şeytanın elinde üç as ve papaz vardı
ve Lord ise kent (sıralı) beklemekteydi.
Kız, vale, dokuz ve onlu hepsi maça
Tek ihtiyacı bir sekizliydi ve Lord bir kart daha istedi
ama karo sekizli çekti.
Şeytan Tanrı'nın oğluna "Bence elinde kent var.
Şimdi bana da bir kart ver çünkü zamanı geldi
buranın kralının kim olacağını görmenin..."
Ama konuşurken pelerinin altından kayarcasına bir as çıkardı.
Açılış bahsi on bin ruhtu ve elli bine yükselmişti.
Fakat Lord şeytanın hilesini görmemişti ve
"Bana uyar. Yüz elli bine arttırıyorum
ve günahlarına artık bir son vereceğim."

Şeytan güçlü bir haykırışla bağırdı:
"Benim elim kazandı!"

"Lordum, ah Lordum. Kazanmasına izin verdiniz." dedim sonra.
"Güneş batıyor ve gece kendini gösteriyor.
Tren yakında ölecek ve sırada bir sürü ruh var.
Ah, Lordum! Kazanmasına izin vermeyin."

İspanyol treni hala Guadalquivir ve yaşlı Saville arasında
gidip gelmektedir ve ıslığı gecenin en karanlığında bile duyulur
ve insanlar hala çalışıyor olmasından korkarlar.

Biraz ara verdikten çok sonra, Lord ve Şeytan satranç oynamaktadır.
Şeytan hala hile yapmakta ve daha çok ruh kazanmaktadır.
Lord ise, elinden geleni yapmaktadır.

"Lordum, ah Lordum. Kazanmanız gerek." dedim sonra.
"Güneş batıyor ve gece kendini gösteriyor.
Trenin hala zamanı var, ah sıradaki benim ruhum!
Ah Lordum, kazanmanız gerek..."



Freeze