18 Eylül 2015 Cuma

Kardeşim ben daha çocukken öldü ve konuşmaya devam etti

Uzun bir sureden sonra herkese tekrar merhaba,
Bu sefer reddit'de Nosleep bolumunde 'theEmperorFinest' kullanici adiyla yazilan ve Temmuz ayinin en iyi korku hikayesi secilen hikayenin Turkce cevirisiyle karsinizdayim. Korku hikayeleri seviyorsaniz (maalesef hepsi Ingilizce fakat harika hikayeler var.) Nosleep'de takilmanizi oneririm. 


Hikayenin asil Ingilizce versiyonuna asagidan ulasabilirsiniz. 


Tabii ki birebir ceviri mumkun olmadigindan kendi yorumumu katmam gereken yerler oldu. Umarim begenir ve keyif alirsiniz.

Hepimiz Dennis’in bir haftadan az bir zamani kaldigini biliyorduk ve buna kendimizi olabilecegince hazirlamaya calistik. Bu bizi parcalayacak ve hepimizin hayatinda doldurulamayacak bir bosluk birakacakti. Ama boyle olmaliydi. Hepimiz onun, tum insanlarin oldugunde gittigi yere gidecegini dusunmeliydik. Boyle dusunmek en iyisiydi; ve boylesi gercekte olanlardan cok daha kolay olurdu. Dennis’e 10 yasina girdikten bir kac gun sonra kanser teshisi koyuldu ve durumu bu hale kadar geldi. Hic bir zaman iyiye gitmedi veya ameliyat icin bir firsat olmadi. Tum taramalar ayni sonucu gosteriyordu: buyudukce guclenen yagli ve siyah aglar. Ikiz oldugumuz ve kemoterapiye baslamadan once birebir ayni gozukuyor olmamiz da durumu daha kotuye goturdu. Iste orada, yanibasindaydim; saclari dokulmeden, rengi solmadan ve yanaklari kafatasina dogru cokmeden onceki mukemmel bir goruntusuydum. O ise surekli olmasi gereken ile karsilastirilan zayiflatilmis bir hayaletten ibaretti.
Sonunda doktor ufacik umudumuzu da icine cekerek dosyayi kapadi. ‘Dennis muhtemelen 4 gunden fazla yasayamayacak. En fazla bir hafta.’ Hepimiz bezelye yesili noktalari olan kuflu odasinda kamp kurmaliydik.Panjurlardan iceri sizan tek isik Dennis’in zemin boyunca uzanan goz kamastirici yataginin kisa kenarina dusuyordu. Gorevliler benim icin ayri, basit bir yatak getirmeyi basarmisti ve ailenin geri kalani hasir sandalyelerde uyuyacakti.
Dennis bu evrede oldukca kotu gozukuyordu. Neredeyse kafatasini gorebilirdiniz. Hepimiz onunla konusup geri kalan zamani degerlendirmek istiyorduk, ama neredeyse butun gun uyuyordu ve uyandiginda ise yalnizca sessizlik vardi. Kimse ne diyecegini bilemiyordu. Dogru bir sozcuk yoktu ve hepimizin icinde eger biri duruma mudahale ederse herseyin bir anda gercek olacagi, ve bu aci gercegin tekrar yuzumuze vurulacagina dair bir korku vardi. Ilk ses bizi bu incecik ipten alacak; gozyaslari ve kaos icinde birakacak ve bir daha kendimizi toparlayamayacaktik. Bu yuzden sessizlik vardi. Bir de ailemin gozlerine asla yansiyamayan zoraki gulumseyisleri…
Ucuncu gun, sonunda gerceklestigi gundu. Kalp monitorunun sabit bip’leri zivanadan cikmis elektronik inlemelere donustu ve Dennis kuru bir iniltiyle, kuvvetsizce titriyordu.
Ailem aninda sandalyelerinden firladi, annem dogruca Dennis’e yoneldi; onu omuzlarindan tuttu ve durmasi, iyi olmasi icin yalvardi. Babam odanin kapisindan koridora yardim icin bagiriyordu.
Doktorlar ve hemsireler son zamanlarda degismisti, Dennis’e son zamanlarinda farkli davraniyorlardi. Onceden canlandirmalarda cilginca, sanki yuz metre kosusundaymiscasina, umutsuzca cabalar vardi. En kucuk bir harekette bile umutsuzca bir basarili olma arzusu vardi. Simdiyse farkliydi, daha cok sabit bir sarsma gibi. Duygular olmadan, akillarindaki kucuk kontrol listelerine tik atiyorlardi.
Farkettirecegini de zannetmiyorum. Kanser sonunda kontrolu ele gecirdi ve vucut sistemi daha fazla dayanamadi. Oldugunu ilan ettiler, ve hazir oldugumuzda gelip vucudunu almak uzere bassagligi dileyerek odadan ayrildilar. Kapi ardimizdan odada beni, annemi, babami ve Dennis’in cesedini birakarak kapandi.
Hepimiz yataginin basina biraz daha yaklasarak ona bakakaldik. Bu an annem daha fazla dayanamadi ve ugultuyla goz yaslarina boguldu. Babam onu kendine cekerek saglam durmaya calisti fakat o da kendinde degildi. Hic hickirrmadi, yalnizca yuzunden arada akan goz yaslari vardi ve sikili disleri arasinda patlayan keskin nefesleri.
Ben ise yalnizca Dennis’in yuzune bakiyordum.
Hepimiz orada uzunca bir sure kaldik. Sonunda bunun aslinda yalnizca basit bir olay olmadigini kavramistim. Ilk defa, aklim kendi kendine bu olayin sonsuz etkilerine kaymaya basladi, ve her biri beni daha da asagi cekerek, burada olmasina ragmen onu daha da fazla ozlememe neden oldu. Bir daha asla bana gulumseyemeyecekti, bir daha asla beraber yemek yiyemeyecektik, bir daha okula asla beraber gidemeyecektik, asla ayni siniflarda olmayacaktik veya ders esnasinda konusamayacaktik. Boylece devam ettim ve kaybettigimin yalnizca bir insan olmadigini, milyonlarca seyi kaybettigimin farkina vardim. Daimi olmasi gereken varligi gitmisti ve hic bir sey bir daha eskisi kadar iyi olmayacakti. Bundan sonra yapacagim her sey, onunla yapamayacagimin kesinligi yuzunden bozulacakti veya daha sonra ona anlatamayacaktim. Bunlarin olabilecegini dusunmek yalnizca cocukca bir varsayim olurdu.
Dudaklarinin kipirdadigini ilk goren bendim. ‘ Anne, baba, dudaklari haraket etti.’ Ailem donakaldi, hala birbirlerine kenetlenmislerdi, annem babamin destegiyle ayakta duruyordu. Baktik ve dudaklarinin kipirmaya devam ettigini gorduk. Ailem yine sessizlesmisti. Umutlanmamaya calisiyor ve bunun bir cesit tik oldugunu varsayiyor olmaliydilar. Fakat durmadi; devam etti ve sonunda puslu, boguk sesiyle; o kadar bitkindi ki neredeyse ruzgar sesi duydugunuzu sanirdiniz, adimi soyledi.
‘Harry.’
Babam odadan disari kostu ve hemsirelere geri gelmeleri icin bagirdi. Annem ise agzini tutuyordu ve yataktan geriye dogru giderken tokezledi. Calisanlar tekrar iceriye yigildilar ve kontrol listelerinin uzerinden gectiler. Bir kac kere sok verdikten sonra bir karara vardilar.
‘Ozur dileriz, fakat hala olu.’
‘Ama onu konusurken duydum’ dedi babam kisik, yalvarircasina bir sesle.
‘Bakin, bu disariya cikan havadan duydugunuz ses olabilir.’
‘Ama…’ O an incecik, dokuntu bir ses odadaki herkesin sesini kesti ve herkes sesin kaynagina dogru dondu. Ic cekme veya boguk bir gurultu cikarmak arasinda bir sesti.
‘Harry, burasi cok karanlik. Cok soguk. Oyle karanlik ki. Beni asagiya, icine cekiyor.’
Bir an sonra hemsireler yine etrafinda turlamaya basladi, fakat bu seferki kontrol listesinin uzerinden gecmek gibi formalite icabi degildi. Hareketlerindeki aceleciligi ve telasi yuzlerinden anlayabilirdiniz. Neler oldugunu bilmiyorlardi ve dogru seyi yaptiklarindan emin degillerdi. Tekrar sok cihazina yoneldiler ve steteskopla kalbini dinlemeden once gogsunden iceri yogun sok dalgalari gonderdiler.
‘Hic anlam veremiyorum, bunlarin hic bir anlami yok.’ diye mirildandi iclerinden birisi. On dakika sonra hepsi birden geri cekildi. Son kez listelerini kontrol ettiler, hicbir sey olmamisti.
‘Neler oluyor?’ diye bagirdi annem. Iclerinden doktor oldugunu dusundugum birisi cevap verdi.
‘Hicbir sey. Oksijen pomplamaya calistik fakat hicbir ise yaramiyor. Ne yaparsak yapalim bir veya iki saniyeden fazla nabiz alamiyoruz. Vucut isisi uc derece dustu.O oldu.’
‘Fakat hepimiz duyduk onu.’ dedim.
‘Biliyorum, fakat o olu.’
Tekrar o kulak tirmalayici sesin duyulmasiyla, herkes sustu. ‘Lutfen Harry. Neredesin?’
Yanina kadar gittim, fakat o konustukca rahatlamanin aksine yalnizca korkuyordum. Olmesini istedim, boylece aglayabilirdim ve ailem kalan isleri bitirebilirdi; fakat yurumeye devam ettim ve elimi kemikli, soguk ve oldugu acikca belli olan elinin ustune koydum. ‘Buradayim.’ dedim.
‘ Bir grilik gorebiliyorum. Kucuk bir grilik ama cok uzakta. Sadece gormuyorum, hissediyorum da. Hissediyorum ve bir seyin bu kadar uzakta olabilecegini hic bilmiyordum. Simdiden cok asagidayim fakat grilige ulasmam icin cok daha fazla uzaga gitmem gerekiyor.’ Nasil cevaplayacagimi bilmiyordum, bu yuzden oylece durdum. Oylece durdum ve karanlik ile uzaktaki gri leke hakkinda konusmasini dinledim. Bazen cevap veriyor, bazen vermiyordu. Onumuzdeki bir kac saat icinde etrafimizda bir cok sey yasandi. Hastanede calisan herkes iceriye girip cikmis olmaliydi. Ailem bile Dennis’in yalnizca beni farkettigini kabullendikten sonra arada bir odadan ayrilmaya basladi. Dennis’i her dalda doktor gordu ve hic kimse bir anlam veremedi. Onu ulasamadiklari ekipmanlara goturmek uzere bir sedyeye aldilar. Ben de gelmeliydim. Onun konusmaya devam etmesini saglayan bir ben vardim.
Bir karara varana kadar uzun bir zaman gecti. Umutsuzluga kapildilar ve onu fMRI makinesine sokmaya karar verdiler. Bir cesedi , yasayan bireyler icin olan bir makineye sokmakya hazirlaniyorlardi. Tum ailem odanin icindeydi.
Tum bu kafa karisikligi icinde icime soguk bir korku yerlesti ve kendimi kusacak gibi hissettim. ‘Bence… birseyler bulduk.’ dedi monitore bakmakta olan teknisyen. ‘Lutfen bize neler oldugunu anlatin.’ dedi annem. Kirmizi, durgun ve ifadesiz yuzu; tum bu dehset ve umudu ardinda birakmis, simdi ise herseyden cok yorgun gozukuyordu. ‘Bakin, bu tarama beynin icinde kanin dolastigi yeri gosteriyor. Fakat, olay su ki beynindeki kan hareket etmiyor, bunu nabzindan anliyoruz. Yine de orada birseyler oluyor. Oyle birsey ki makine yalnizca ufacik bir kismini algilayabiliyor, yine de orada bir cesit aktivite oldugu kesin. Simdi, emin degilim ama bence bu aktivite, hareket kontrol mekanizmasinin oldugu yerde kumelenmis. Onun disindaki hersey tamamiyla olu gozukuyor. Bilincinin yerinde oldugu acik, tam cumleler kullaniyor fakat…’ ‘Fakat ne?’ diye araya girdi babam. ‘Fakat, sanki dusunme islemi baska bir yerden gerceklesiyor ve yine de konusmayi yapan yerle etkilesim icindeler.’
‘Bu kesinlikle dogru.’ dedi arkamizdan gelen bir ses. Donup baktigimda gri takim elbiseleri icinde yasli bir adam gordum. Iyi kesilmis gumus bir sakali vardi ve hastanenin icine yutuldugu bicimsiz kaosla garip bir tezatlik icindeydi. ‘Kimsiniz siz?’ diye sordu teknisyen. ‘Ben Daniel Coannes.’ diye yanitladi teknisyene kivrik kartini uzatirken. ‘Orpheus Enstitusunde calisiyorum. Biz yari ozel bir tibbi arastirma sirketiyiz ve bu duruma benzer birkac durumu arastirmistik. Bashekimle bu olayi incelemek uzere anlasmaya vardik. Neredeyse gorunmez bir kac adam Coannes’in arkasindan teknisyene dogru hareket etti. ‘ Adamlarim bu gibi olaylardaki gizlilik ilkesini aciklamakta yardimci olacaklar. Cocugu bundan sonra biz devarliyoruz.’ Gogsunde garip logo olan beyaz onluklu daha fazla adam Dennis’i sedyeye geri aldi ve bizi koridora dogru yonelttiler. Tek kelime etmeden takip ettik, hic bir sey soylemeyi dusunmedik de cunku bu yeni insanlar bize yeni olasiliklar sunmustu, olayi aciklamaya gidebilecek tamamiyla yeni bir yol. Dennis’i bir ameliyat odasina aliyorlardi ve annemin nefesi kesildi. ‘Bakin, ne yapiyorsunuz?’ dedi babam. Boguk sesi hala gozyaslarini tutmakta oldugunu kanitliyordu. Coannes, yasindan beklenmeyecek bir hizla sedyenin onune gecti ve ameliyat odasina girince durdu. Ucumuzun de gozlerine bakmak icin caba gosteriyordu. Biz hala koridordaydik ve ameliyat odasini arkamizdan kapatti.
Alcak ve rahat bir sesle cevap verdi. ‘Buraya ameliyat icin gelmedik. Yalnizca burasi hastanenin en sessiz kismi ve burada herhangi dikkat dagitici unsurlar yok. Oglunuza ne oldugunu anlamaktan baska hic bir sey istemiyoruz. Bu gibi bir olay onceden de yasandi. Oglunuzun bilinci yerinde ve, anladigimiz kadariyla, yalnizca kardesiyle konusuyor. Harry’i, Dennis’e bizim sorularimizi sormasi icin kullanmak istiyoruz. Bizce bu en iyi Harry iceri yalniz girerse calisacaktir. Odada dinleme cihazlarimiz var ve konusmayi biz de duyabilecegiz.’ Ailem bir sure konusmadi. Babam sessizligi gucsuz ve duraksayan kelimleriyle boldu:
‘Sizce geri gelme olasiligi var mi? Gelse bile fazla surecegini sanmiyorum fakat… geri gelmesini gercekten isterdim. Ne kadar surerse sursun. Yeterince sey soyleyemedim. Birbirimize soylememiz gereken seyleri soyleyebilmek icin yeterince buyuk degildim.’
‘Eger boyle birsey gercekten mumkunse, bunun gerceklesmesi icin yemin ederim ki gucumuz dahilindeki herseyi yapacagiz. Sizin icin ozel ayri bir bekleme odasi hazirladik.’ Coannes koridora dogru yoneldi. Orada beyaz onluklu iki adam duruyordu. ‘Pete ve Shirley size oraya kadar eslik edecek, tabii isterseniz.’ Ailem istemeyerek de olsa koridorda yurumeye basladi, annem hala babamdan destek alarak yuruyordu. Babam, sanki kaybolacagimdan korkarmiscasina omzunun ustunden surekli bize dogru bakis atiyordu. Sonunda gittiler ve Coannes’in elini omzumda hissettim. Daha yakinlasabilmek ve ayni seviyede olabilmek icin diz coktu. ‘ Bunun senin icin cok zor oldugunu biliyorum. Bu gun hayatinin en kotu gunu olmali, fakat hizli bir tarih dersine hazir misin?’ Herhangi duzgun bir cevap verebilecek durumda degildim fakat sokun ve hezeyanin icinde biraz merakimi uyandirmayi basarmisti, kafami salladim.
‘Insanoglu tarihindeki en onemli anlardan biri aya ayak bastigimiz gundur. Bunu onemli kilan yalnizca olayin kendisi degil, olay gerceklestigi sure icinde baglanti halinde olabilmemizdir. Dunya’ya radyo sinyalleri gonderiyorlardi ve iletisim kurmayi basardilar. Sence adamimiz oradaki yuruyusunu, hakkinda hic bir bilgiye sahip olmadigimiz o rahatsiz ve soguk yuzeyde, aradaki haberlesme olmadan yapsaydi: aya inis ayni etkiyi yaratabilir miydi? Ya gitselerdi ve geri donemeselerdi? Ya oraya gittiklerinden kesin olarak emin olsaydik fakat sinyal alamasaydik?
Sessiz kalmaya devam ettim ve bunlari tam olarak sindirdigimden emin olamadim. ‘Bilmiyorum.’ diye geveledim. ‘Astronotlari geri getirebileceklerini bilmeyeceklerdi ve onlari orada olmeye birakmalari gercekten yuksek bir ihtimal olurdu. Yine de bunu yaptilar. Gorev basarisiz olsaydi farketmezdi. Buyuk bir zaferle geri donseydik de… Onemli olan tek sey neydi biliyor musun? Bu uc cesur adamin bilinmezlikte attigi ilk adimlari anlatabilecek baglantiyi kurabilmis olmamizdi. Eger geri donemeselerdi de; aramizdaki baglantiyi: topragi, isigin miktarini, Dunya’nin nasil gorundugunu, ayin safagi tarafindan ikiye nasil bolundugunu ve bu yeni kesiflerini bize anlatabilecekleri kadar uzun sure saglayabilmemizle hicbir sey farkettirmezdi. Bunlarin hicbiri Houston’daki astronotlarla konusan, onlarin odaklanmalarini saglayan ve ihtiyacimiz olan bilgiyi almamizi saglayan insanlar olmasa olmazdi. Harry, inaniyoruz ki Dennis insanliga hakkinda ne kadar fazla sey bilsek o kadar iyi olacak, ilginc bir yerde. Sen Houston’sin ve kardesin bir astronot. Klapasindan ince bir kagit cikardi.
‘Buradaki kagit soracagin sorularda odaklanman gereken konulari gosteriyor. Bu kagit en gerekli ve kullanisli bilgileri almamiza yardimci olacak. En cok dikkat etmen gereken konu: onu konusturmaya devam ettirmen. Bes saniye bile susman demek onu kaybetmemize neden olabilir.
Durumu dogru duzgun anlayamadan kagidi aldim. Beni ameliyat odasina goturerek kapiyi arkamdan kapatti. Tek basimaydim, ortamdaki guclukle duyulan tek ses , celik raflarin ve Dennis’in uzerinde yattigi saglam ameliyat masanin icindeki aletlerin titresiminden cikan zayif cinlamalardi. Masaya yaklastim ve herhangi bir yonlendirme icin kagida baktim.
Genel Prensipler:
Sevdiginiz kisiye olu oldugundan bahsetmeyin. Gecmis deneyimler bunun yarattigi sokun, baglantinin kopmasina neden olabilecegini ongoruyor. Surekli bir diyalog icinde olmaniz baglantiyi guclendirecektir. Sevdiginiz kisiye sizin dinsel inanciniza gore bir sey yasayip yasamadigina yonelik sorular sormayin.
Ilk Adim: Sevdiginiz kisiye neler yasadigini ve etrafinda neler oldugunu sorun. Onlari cesaretlendirmek icin… Bir soluk dikkatimi kagittan uzaklastirdi.
‘Harry.’ dedi Dennis.
‘Evet benim’ diye cevapladim elini tutarken. Oldugune hicbir suphe yoktu. Eli buz gibi soguktu ve parmaklari olum katiligiyla garip acilarda kilitlenmisti. Vucudunun tamami hastalik beyazligindan, olumun yagmur bulutu tonuna burunmustu.
‘ Grilige ulastim, zemine. Hafifce geldim, bir yaprak gibi. Soguk. Simdi orada duruyorum.’
‘Dennis, nerede oldugunu tarif edebilir misin?’ ‘
‘Hala…gri, fakat simdi daha gercek. Altimda gri kumlar, arkamda gri bir okyanus var. Uzerimde gri bulutlar…Bu bulutlari gelirken gordugumu hatirlamiyorum ama simdi buradalar.Bulutlar…ciglik atiyor.’
‘Okyanus mu?’ diye sordum. ‘Okyanusun icinde birsey gorebiliyor musun?’ Dennis balgamli, anlamsiz bir nefes verdi. ‘Ufuktan uzaklarda karanlik basliyor. Herseyin, hatta bulutlarin bile durdugu yerde ac bir karanlik hat. Karanlik surunuyor, sanki canliymiscasina hareket ediyor. Oraya gidemem, o tarafta gidemem.’ Bu noktada anlamadigim tum bu seylerle, Dennis’in yasiyor olmadigi gercegi beni bir anda kavradi. Dagildim. Inliyor, agliyor ve yuzumu sanki buz dolabindan yeni cikmiscasina soguk, zayif kaburgalarina gomuyordum. Elini siktikca sikiyor, kati parmaklarini bir arada tutuyordum.
‘Dennis, lutfen buraya geri don, her neredeysen.’
‘Harry? Harry agliyor musun? Soylemesi zor. Buradaki hersey zaten agliyormus gibi.’ Sozleri beni derinden vurdu. Hickiriklarimi tuttum ve tekrar ona bakmaya devam ettim. Tum bu olanlar karsisindaki katatonik uzakligima geri dondum.
‘Geri donemem. Geri donus yok. Sanki bir siviyi yere dokermis gibi, tekrar hepsini oldugu yere geri koyamazsin.’
Bunu kabullenmem bir kac saniyemi aldi fakat belki de onu haksiz olduguna ikna edebilecegim umuduyla devam ettim. ‘Okyanusun oteki tarafinda ne var?’
‘Oraya gitmem gerek. Yuzmeyi denersem karanlik beni icine cekecek, geriye yalnizca aci kalana dek parcalayacak beni.Bulutlarin arasina firlatacak ve ben de ciglik atacagim.
‘Dennis bana diger yonde ne oldugunu anlat.’
‘Yalnizca kum, sonsuzluga uzanan gri kum. Henuz cok kotu bir sey yok. Gorulecek kotu seyler yok. Gittigim yerde daha cok olacak. Simdi yurumeye baslayacagim Harry.’
‘Nereye gitmen gerekiyor?’ dedim endiseli bir sekilde tirnaklarimi koluma gecirerek. Soyledigi seylerde tiksindirici, dehset verici bir gerceklik vardi. Sanki dunyanin yuvarlak oldugunu daha yeni ogrenmissin gibi, bir kac saniye garip hissettiriyor fakat sonra fikre alisiyorsun ve gercegi goruyorsun. Zemin ne kadar duz olursa olsun, buyuk sir bu. Ne kadar anlamsiz gelirse gelsin, gercek bu. ‘Baska birini gorebiliyorum.’
‘Onunla konusabilir misin?’ dedim sesimi sabit tutmaya calisarak. Tekrar dagilmamam gerektigini hissediyordum. ‘Konusabilecegimi saniyorum, fakat yapamam.’
‘Ne demek istiyorsun?’
‘Burasi pek konusulacak bir yer degil. Tum konusmayi buraya gelmeden once yapmamiz gerekiyordu. Simdi yalnizca sessiz olmaliyiz.’
‘Fakat benimle konusuyorsun Dennis.’
‘Ama sesim burada degil, orada seninle.’
‘Dennis’ dedim gozyaslarimi tutmaya calisarak. ‘Dennis, lutfen, bana neler oldugunu anlat.’
‘Sanirim sonunda oldum. Ve simdi olanlar ise bunun sonrasinda olacak olan sey, her zaman olacak olan. Korkunc bir sekilde dogru hissetiriyor. Sanki varligim daha belirsiz kucuk bir dusunceyken veya ailemizin ailesi, hatta onlarin da oncesinden beri gelmemi umuyormus gibi.
‘Lutfen bu sekilde konusmayi birak. Sen boyle konusmazsin, asla konusmadin.’
‘Ozur dilerim, sadece burada herseyi farkli goruyorsun, bazi seyleri sana anlatilmadan anliyorsun, unuttugun bazi seyleri.’ Soylecek bir sey dusunemedim ve endiselenmeye basladim. ‘Hey’ dedi Dennis ve agzinin kenarlari korkunc bir gulusu taklit ederek gerginlesti. ‘Daha fazlasini gorebiliyorum ve hepsi ciplaklar, fakat gercekten ciplak. Giysileri yok, hepsi gri ve burusuk fakat hepsi bu degil. Bir sekilde iclerini de gorebilirsin, sanki tum duvarlar yikilmis ve kim oldugunu, bir bakista anlayabilirmissin gibi. Dusunceleri ve hissettikleri etraflarinda havada asili hayaletler gibi. Sanki birileri tum gecmislerindeki tum giysileri cikarmis gibi. Oyle ciplaklar ki Harry.’ Gulme anlamina gelen hafif bir oksuruk sesi cikardi. ‘Bu gercekten cok korkunc.’
‘Ah, bunu komik bulabilecegini dusunmustum.’
‘Artik ayni seylere gulebilecegimizi zannetmiyorum, artik sen farklisin.’
‘Sanirim bu mantikli…’
‘Peki tum bu insanlar ne yapiyor?’
‘Cogunlukla benimle ayni yone, merkeze dogru gidiyorlar.’
‘Neyin merkezine?’
‘Merkez deniyor, belki buranin merkezi, belki de heryerin.’
‘Ama neden?’ dedim kontrolu kaybetmeye baslayarak. ‘Neden oraya gitmen gerekiyor?’
‘Gitmem gerekmiyor, kimsenin de gitmesi gerekmiyor. Bu sadece biri sana elini uzattiginda sikmak zorunda olmaman veya biri seninle konustugunda cevap vermek zorunda olmaman gibi bir sey, fakat yapmamak yanlis hissettiriyor ve daha iyi bir secenegin de yok. Durmak istemezsin.’
‘Durursan ne olur?’
‘Degisiyor, bir kac gun once su kadinin yanindan gectim…’
‘Bir kac gun?’ dedim tuyler urpertici bir bas donmesiyle ameliyat masasinin soguk celigini tutarken.
‘Daha oleli bir gun bile olmadi.’
‘O kadinin yanindan bir kac gun once gectim.’ diye devam etti sanki beni hic duymamis gibi. ‘Merkeze ulasamadi ve kendi yoluna gitmeye basladi. Tamami ile gerildi ve gogus kafesinden disari dogru cekildi. Teni sertlesmeye ve yasli bir agac veya dagilan bir kaya gibi pul pul olmaya basladi. Onu gorebiliyorum. Muzisyen, muzigi severdi, hayatinin bir sarki gibi oldugunu dusunurdu. Bazen kendini tekrarlayan, orada burada kotu notalarla ama kendini toparlayan, sonra koroya ulasti ve bitti. Oyle hizli bitmisti ki bunu kabullenemedi. Yerdeki keskin kayayi aldi ve kaburgalarini sanki buyuk bir harpmis gibi kazimaya basladi.
Muzik yapmaya calisiyordu, sarkinin devam etmesini saglamaya; fakat berbat bir ses, kemigin testereyle kesilme sesi ve daha sonra gelecek olanin yerinin tutamayacak. Simdiden yerle butunlesmeye basladi. Sonsuza kadar burada kalacak ve ozledigi muzigi yapmaya calisacak.’ Buna soyleyebilecegim birsey yoktu bu yuzden konusmaya devam edecegini varsayarak sessiz kaldim. Devam etmedi.
‘Dennis? Dennis?’
Cevap yok. Dehsetli bir saskinliga kapildim ve gogsunu yumruklamaya basladim.
‘Dennis, geri gel Dennis!’
Bir anda cikardigi hiriltiyla geri sicradim ve raflara carparak yere yuvarlandim. Bu da piriltili ameliyat gereclerinin uzerime yagmur gibi yagmasina neden oldu. Bir an bile dusunmeden kardesimin gozlerine umutsuzca bakabilmek icin kalktim. Tekrar elini tuttum ve sikabildigim kadar siktim.
‘Harry’ dedi ve beni rahatlatti. ‘Cok zaman oldu…yillar gecti.’
‘Ne?’
‘Senelerdir yuruyorum ve zaman gectikce kotuye gidiyor.’
‘Daha bir gun bile olmadi.’
‘Cok fazla yil oldu ve hersey durmaksizin kotuye gidiyor.’
‘Ne, kotuye giden nedir?’
‘Merkeze yaklastikca kotulesiyor, simdi bir suru insan var. Binlerce, on binlerce, hepsi de merkeze dogru yuruyorlar.’
‘Peki bunu kotu yapan ne?’
‘Anlattigim harpli kiz gibi cok daha fazlasi var, olanlari duzeltmeye calisan, ve tum bu olanlar hakkinda sinirli olan insanlar var. Yere kok salmislar (c.n: harpli kiz gibi yerle butunlesmis) ve uluyarak, bu hale gelmelerine neden oldugunu dusundukleri insanlarin isimlerini tekrarliyorlar. Bazen onlara yenileri katiliyor ve eski , catlak heykeller gibi tas kesildiklerinde beraber buyuyorlar ve birbirlerinin acisini hissetmeye basliyorlar. Bazen bir dagin tamami bu insanlardan olusuyor, tum yuzeydeler. Olanlarin adaletsizligine agliyorlar. Ben hala yuruyorum.’
‘Ama nereye gidiyorsun?’
‘Soylemistim, merkeze. Yaklasiyorum. Ciglik atan tum bulutlar egiliyor. Egiliyor ve hepsi ayni yere, merkeze dogru donduruluyorlar.’
‘Lutfen konusmayi birak ve geri gel.’
‘Yapamam. Geri donus yok. Ayrica herkes gibi hareket etmeliyim. Garip bir sey yapmak aylaklarin dikkatini cekmenin en hizli yolu.’
‘Ah Tanrim… Aylaklar nedir?’
‘Merkeze dogru geldikce daha da cogalmaya basladilar. Bunlar, cok uzun uc ayaklariyla etrafta gezinen, boynuz gibi siyah keskin bir kabukla kapli yaratiklar. Akvuryumu hatirliyor musun? Akvaryumda gordugumuz deniz kestanlerine benziyorlar fakat ust kisimlari daha keskin ve gosterisli. Sanki bir heykel tras tasarlamis gibi. Bir satranc tasini andiriyor. Seni farkettiklerinde, sana dogru dusecekmiscesine yaklasiyorlar. Fakat o uzun uc bacaklarinin ustunde asla dusmuyorlar. Cop gibi, evet, boyle soyleyebiliriz. Ve seni bacaklarinin arasinda birakacak sekilde tam onunde duruyorlar. Altlarindaki delikleri ve disari cikan filizleri gorebiliyorsun. Kirmizi uzantili, kasindirici tuyleri olan filizleri... Sana dogru bukulmeye ve her yaninda salinmaya basliyorlar. Ilk basta kirmizi olduklari icin umursamiyorsun. Burada yillarca gri ve karanliktan baska hic bir sey goremiyorsun ve kirmizi filizler cok guzeller; ama sana dokunduklari zaman korkunc hissediyorsun. Bugune kadar hissetigin her kotu his, basina gelen her kotu olay su yuzune cikiyor. Seni bogmak istiyor. Icindeki her bir parca aci artiyor ve aylaklar bunlarla besleniyor. Doladiklari filizlerden bu duygulari cekiyorlar. Tum bu acinin ve olmamasi gereken duygularin tadina bayiliyorlar. Sonunda doyuyorlar ve... ve sen yurumeye devam ediyorsun.'
'Tanrim Dennis.Tanrim.'
'Onemli degil. Kotuler, fakat burada herseye ayri bir bakis acisindan bakiyorsun. Kesinlikle korkunclar, fakat merkezin yakinindaki seyle kiyaslanamazlar bile. Onlari dipte yetisen yosunlara veya deniz kestanelerine benzetecek olursak; merkezi bir kopek baligina, ya da bir balinaya, ya da en dipte yasayan ve boyutundan dolayi suyun yuzeyine bile cikamayacak dev gibi bir varliga benzetebiliriz.'
'Daha once hic boyle seyler soylemezdin.'
'Nasil aciklayacagimi bilmiyorum. Buradayken, kucuk ayrintilar azaliyor ve herseyi bilmek icin kelimeyi ogrenmene gerek yok. Burasi nedenlerle cok az bagintili ve iki arti iki dort ediyor. Isi anlamli olmak degil.'
'Isi ne oyleyse?'
'Bilmiyorum. Belki merkezde ogrenebiliriz.'
Tekrar sessizlesti, ve bu defa uykuya dalmasini durdurmak istedigimden emin degildim. Tum bunlari daha fazla duymak istedigimden emin degildim fakat ne istedigim farketmeksizin bogazindan bir inilti daha yukseldi ve yine geri donmustu.
'Kahretsin. Kahretsin simdi goruyorum. Merkezi goruyorum.'
Eli elimin etrafinda kapanmaya basladi. Yavas fakat kacinilmaz bir olum soguklugu, demir bir kiskac gibi parmaklarima baski yapiyordu. Kapandikca kacmaya calisiyordum, masadan hizlica cekilmeme ragmen aci verici kavrayisinin icinde kipirdayamiyordum bile.
'Merkezin, bu buyuk yerin icinde bir ari kovani gibi yerin ustunde suzuluyor. O da gri, gri ve seritlerle, sirtlarla dolu. Sanki siviymis da katilasmis veya ag gibi bir seyden yapilmis gibi. Kocaman Harry. Bunun gibi bir sey gormedim. Tum bulutlar ciglik atar halde tepesindeki deliklerden iceri cekiliyor. Yuzlerce daginik, ici zift karasi delik var. Sehirlerden daha buyukler Harry ve herkes oraya dogru gidiyor. Binlercesi altinda ususmus, deliklerdeki zifiri karanliga giden kopruleri tirmanabilmek icin birbirlerini ittiriyorlar Harry. Ben de buradayim.'
Elimdeki sizlamayla 'Lutfen' dedim. 'Iceri gidemezsin. Orada iyi bir sey olamaz.' Bunu biliyordum, sadece tarifinden degil, icten gelen bir his olarak. Bahsettigi seyin esas ve gercek oldugunu biliyordum. Varolusumuzun gunes, ay ve dogum kadar onemli bir parcasi gibi fakat bir sekilde kotuydu, dibine kadar tamamiyla yanlisti.
'Gidilecek baska neresi var? Koprulerden birindeyim.'
'Lutfen. Geri donebilirsin.'
'Hayir. Bu rahime geri donmek gibi olur. Yapilamaz. Olacak olan bu. Ah.'
'Ne? Ne oldu?'
'Ah Tanrim, bir seyler hissetmeye basliyorum. Sanirim merkez yuzunden. Canim aciyor. Tum hain, kindar ve icimdeki tum kizginlik kabariyor, dagiliyor ve benden geriye kalanlari boguyor. Cok kizginim Harry. Gittikce kuculuyorum ve nefretim gittikce buyuyor.'
Eli sikilasti ve ciglik attim.
'Neden ben? Neden sen degil de ben? Senin yaptigin neyi yapmadim? Benim yaptigim neyi yapmadin?'
'Ozur dilerim. Ozur dilerim.' dedim gozyaslari icinde.
Sesi degisti, hala sessizdi ama kuduz gibiydi. Her sozcuk hirilti ve vitriol'le yikanmisti. (C.N: Vitriol: Simyada bir terim. Temel felsefesine gore kisi ateste arinmadan, cehenneme inmeden ve nihayetinde oz'e donusmeden aydinlanamaz. Ref: Semboller Ansiklopedisi,Ruh ve Madde Yayınları)
'Senden nefret ediyorum; bunu biliyor muydun? Hala ayaktasin, hala kosabiliyor, nefes alabiliyorsun. Senden nefret ediyorum. Tum bu zaman cani aciyan bendim ve sen orada durmus benim icin uzuluyordun. Bunu hissedemezdin bile, sadece beni olurken izleyecek ve asla yapamayacagim seyleri yapmaya defolup gidecektin.'
Birilerinin yardima gelmesi icin bagirip ciglik atiyordum. Neredeyse Dennis'i masadan dusurecektim, govdesi elimi sikmasina neden olan o gucle kenara dayanmisti. Tum bunlar olurken gozleri her zaman oldugu gibi oluydu. Sonra bir anda gevsedi. Elimi birakti, sirti bukuldu ve yere cakildi. Uc parmagimi kirmisti fakat sokun etkisiyle hissetmiyordum. Yuzunu gorebilmek icin kendimi dizlerimin uzerine attim ve orada olduguna dair bir isaret gorebilmek icin bir tokat attim. Tekrar nefes aldi. Her zamankinden daha baygindi.
'Ah hayir. Ah Tanrim. Icindeyim ve dusundugumden cok daha kotu. Kotuden de ote. Olabilecegini dusudugum herseyden de kotu.'
'Lutfen Dennis dinle, lutfen bana neler oldugunu soyle.'
'Merkez. Cok buyuk ve uzerimde suzuluyor. Ari kovanindan cok daha buyuk. Icinde olandan cok daha buyuk ve tum ici cok daha buyuk, cok buyuk. Burasi da gri, her zaman gri, gri ve sonsuz kilometrelerce catlamis bir tas gibi.'
Sesi tekrar degisti. Aglamakli ve biraz da korkmustu. 'Canimi yakiyor Harry. Bugune kadar canimin yandigindan cok daha fazla canimi yakiyor ve henuz beni farketmedi bile.'
'Lutfen, buradaki adam aciklaman gerektigini soyledi. Eger konusmaya devam edersen burada kalabilirsin.'
'O kadar buyuk ki...' dedi. Sesi agliyormuscasina kirilmaya ve titremeye basladi. 'Parmaklari gokdelenlerden daha buyuk ve bir suru, milyonlarca parmagi var ve kaburgalari, butun vucut kaburgalardan veya yalnizca kenetlenmis parmaklardan olusuyor. Bilmiyorum, cok fazlalar ve cok buyukler Harry ve maskeler, Tanrim, maskeler.
'Ne maskeleri?'
'Maskeler, tum yuzleri farkli ve hepsi ulkelerden daha buyuk. Bazilarinin mukemmel yuvarlak gozleri var, bazilarinin ise agizlarinin olmasi gereken yerde kocaman noktali bosluklar var. Bazilari bos ve bazilari sekiz goz deliginden olusuyor, bazilari insan yuzu gibi, mukemmel kara oyuk gozleri olan mukemmel insan yuzleri... Hepsinin ici cok karanlik, yasayan, nabiz gibi atan bir karanlik. Hepsi birlikte bir nabiz gibi atiyorlar. O kadar, o kadar buyukler ki yaptigi baskiyi hissedebiliyorsun. Sanki bir bebegin annesine uzanmasi gibi, havayi kotulukle doldurup icten ice kotu hissetmeni saglayarak bu kotuluge uzaniyorlar ve aman Tanrim Harry.'
Nefes alis verisi gittikce hizlaniyordu, sig, korku dolu nefes alis verisleri, icguduleri nefes almaya ihtiyaci oldugu gerceginin ustesinden geliyordu.
'Dennis konus benimle nedir o? Neler oluyor?'
'Seytan degil. Hayir, basta boyle dusunmustum fakat degil. Daha cok Tanri gibi. Sanki Tanri herseyden nefret ediyormus gibi. ' Nefes alis verisi tekrar hizlandi.
'Ah Tanrim. Beni gordu. Lutfen, lutfen bana yalnizca bir sey icin soz ver, yalnizca tek bir sey icin...
Lutfen...asla olme.'
Son bir nefes verdi. Onu geri getirmek icin hayvansi ve umutsuz bir enerji patlamasiyla herseyi denedim. Ona vurdum, sarstim, yalvradim; fakat bu defa gercekten gitmisti. Odanin icinde diz cokmus bir sekilde soyledigi son sozler beynime kazinirken ve bu sozleri asla unutamayacagimi dusunerek oylece durdum.
Onumuzdeki bir kac saat ve bir kac gun belirsizlik icinde gecti. Enstitunun beyaz onluklulerinin gelip beni onun olu bedeninden uzaklastirdiklarini hatirliyorum. Elimi bir tahtayla baglayip kati bir maddenin icine soktuklarini hatirliyorum. Daniel Coannes'in beni aydinlik bir odaya oturtup sorguladigini hatirliyorum. (Kendisi sohbet diyordu fakat bir sorgulamaydi. Istedigini alirsa nazik olabilen bir adamin sorgulamasi..)
Bana her hangi bir imge gorup gormedigimi, Dennis'in dogruyu soyleyip soylemedigi hakkinda nasil hissettigimi, ve Dennis'in gercekte oldugundan farkli davrandigi anlari aciklamami istiyordu. Yorgunluktan, travmadan ve elimdeki acidan uyusuk ve alakasiz hissediyordum. Bu yuzden sorulara durustlukle cevap verdim.
Sonunda Coannes bana bir telefon numarasi ezberletti ve herhangi bir sozcugun bu hastane odasindan cikmayacagini su goturmez bir gercek haline getirdi. Dennis'le ilgili herhangi bir fenomen deneyimlersem aramami isteyip sonunda gittiler.
Ailemle eve bir taksiyle donduk. Dennis oldukten sonra ne olduguyla ilgili konusmadik ve o an Dennis'in gercekten oldugu ve geri gelmeyecegi gerceginin farkina vardigim ikinci an oldu. Eve geldik, yataga girdik ve ertesi sabah masada fazladan bir sandalyenin oldugu, sessiz bir kahvalti ettik.
Yillar gecti ve tum bu deneyimlerim, onlarla birlikte yasamami gerektiren bir hal aldi. Dusuncelerimi korkunc bir sekilde yonlendiriyordu fakat bunu anlayamadigim bir butun olarak kabullenerek cogunlukla yasamayi basariyordum. Dennis'in artik varolmamasi, nasil oldugu gerceginden (ne kadar korkunc ve dogal olmasa da) cok daha kotuydu...
Fakat son zamanlarda ruyalar gormeye basladim. Belirsiz ve kesik olarak basladi ama bir kac gece artarak ve belirginleserek devam etti.
Her zaman ayni sekilde basliyordu, ben ve Dennis, ikimiz de tekrar cocuguz, taze havayi icimize cekerken parlak bir gunde yesil bir tepenin uzerindeyiz. Cogu kelimeyi hatirlayamiyorum ama ana fikir Dennis'in babamin onu benden cok daha fazla sevdigi ve yasadigi surece benden daha iyi olacagi hakkindaki palavra ve gosterisli sozlerinden ibaretti. Abel oldugu (C.N: Abel ve Cain-Habil ve Kabil) surece babamin onu daha cok sevmesini saglayacagi ile ilgili.
Gercek hayatta bu sozleri duydugumda sinirlenecegimden cok daha fazla sinirleniyordum. Bir kaya goruyorum ve dusunmeden kayayi yerden alip ona saldirmaya basliyorum. Onu sirt ustu dusuruyor ve derisi yuzulene kadar defalarca vuruyorum. Icinden kafatasini gorebiliyorsunuz. Beni itmeyi basariyor ve kaciyor. Ben de takip ediyorum, asla ikinci kez dusunmeden. En sonunda karanlik ilerisini asla goremedigim iki dagin arasindaki bir gecide gelinceye kadar kovaliyorum onu. Mesafe iki tarafinda da sonsuza kadar uzaniyor ve ustunde kara bulutlara doygun bir gokyuzu var. Bu haliyle fazlasiyla Mordor'u andiriyor. Bu noktada her zaman onu yeterince kovaladigimi bilerek, isin tamamlandigini dusunerek kosmayi birakiyorum.
Vucudumdan ayrilip gecide dogru cekiliyorum. Artik kendim degilim, sadece isimsiz, dusuncesiz bacaklari olmayan hayalet bir gozlemciyim. Dennis ise kara gecitten asagi, topragin gri ve kuru oldugu gunessiz, corak sehire dogru kosmaya devam ediyor. Caglar boyunca kosuyor ve sonunda duruyor, dusuyor ve bana lanet ediyor. Benden ne kadar nefret ettigini ve onu buraya kadar kovalayarak nelere mal oldugumu haykiriyor. Cok uzun bir sure hiddeti gecmiyor. Sonra biri daha geliyor, bazen bir kadin bazense bir adam. Bazen yasli, bazense genc. Onlar da dagdaki gecide surulduklerini soyluyorlar ve o gecidi yanlislikla gecip, geri donup donemeyeceklerini merak ediyorlar. Dennis her zaman ayni seyi soyluyor: 'Beraber aci cekelim, beraber incitelim.' ve bu kisi Dennis'e kenetlenerek onlara kotu davranan insanlarinin adini haykirarak ve aglayarak canli canli derilerini yuzmek istediklerini soyluyorlar. Her zaman daha fazla kisi geliyor. Ilk basta suzulur gibi fakat Dennis ve ilk kisiye kenetleniyorlar ve kivranarak sagir edici vucut kutlelerine donusuyorlar. Sonunda bulutlara degecek kadar buyuyorlar.
Sonra bir gurultu oluyor, ses siddetli bir sekilde kayiyor ve sayisiz vucut tekrar form alarak korkunc, dehset sacan ve ofke dolu bir surata donusuyor. Herhangi bir depremin yaratabileceginden cok daha buyuk bir hareket var ve kendini aci ve umutsuzluktan yapilma uzantilarla ileri dogru cekiyor. Devrilmeye ve ilerlemeye devam ediyor ve yikilarak, kahredici, apokaliptik sesleri ile gecidin oldugu daga dogru ilerliyorlar. Milyonlarca insandan yapilmis olmasina ragmen iradesi olan tek bir vucutmuscasina tum ofke ve nefret ve intikamiyla ilk bulundugumuz parlak yere dogru ilerliyor. Ilk kisiye kadar icinde olan herkesin icine attigi ofkeyi, lanetlemeyi hissedebilmenin yaninda onun ofkesini de ayrica hissedebiliyordum. Gunahlara neden olan o ofkeleri... Daga kadar uzaniyor ve sonra uyaniyorum.
Bence bu iyiligi cekip alan, kotuluk uzerine kurulmus bir seyin geleceginin habercisi ve bu sey baslamak, hareket etmek uzere olan veya cok uzun zaman once olusmaya baslamis olan bir varlik.

Geldiginde yasayanlarin da olulerden farkli olacagini dusunmuyorum.
-------------
Hikayeler paylasildikca guzel degil mi?

Freeze