Uzun bir sureden sonra herkese tekrar merhaba,
Bu sefer reddit'de Nosleep bolumunde 'theEmperorFinest' kullanici adiyla yazilan ve Temmuz ayinin en iyi korku hikayesi secilen hikayenin Turkce cevirisiyle karsinizdayim. Korku hikayeleri seviyorsaniz (maalesef hepsi Ingilizce fakat harika hikayeler var.) Nosleep'de takilmanizi oneririm.
Hikayenin asil Ingilizce versiyonuna asagidan ulasabilirsiniz.
Tabii ki birebir ceviri mumkun olmadigindan kendi yorumumu katmam gereken yerler oldu. Umarim begenir ve keyif alirsiniz.
Hepimiz Dennis’in bir haftadan az bir zamani kaldigini biliyorduk ve buna kendimizi olabilecegince hazirlamaya calistik. Bu bizi parcalayacak ve hepimizin hayatinda doldurulamayacak bir bosluk birakacakti. Ama boyle olmaliydi. Hepimiz onun, tum insanlarin oldugunde gittigi yere gidecegini dusunmeliydik. Boyle dusunmek en iyisiydi; ve boylesi gercekte olanlardan cok daha kolay olurdu. Dennis’e 10 yasina girdikten bir kac gun sonra kanser teshisi koyuldu ve durumu bu hale kadar geldi. Hic bir zaman iyiye gitmedi veya ameliyat icin bir firsat olmadi. Tum taramalar ayni sonucu gosteriyordu: buyudukce guclenen yagli ve siyah aglar. Ikiz oldugumuz ve kemoterapiye baslamadan once birebir ayni gozukuyor olmamiz da durumu daha kotuye goturdu. Iste orada, yanibasindaydim; saclari dokulmeden, rengi solmadan ve yanaklari kafatasina dogru cokmeden onceki mukemmel bir goruntusuydum. O ise surekli olmasi gereken ile karsilastirilan zayiflatilmis bir hayaletten ibaretti.
Hepimiz Dennis’in bir haftadan az bir zamani kaldigini biliyorduk ve buna kendimizi olabilecegince hazirlamaya calistik. Bu bizi parcalayacak ve hepimizin hayatinda doldurulamayacak bir bosluk birakacakti. Ama boyle olmaliydi. Hepimiz onun, tum insanlarin oldugunde gittigi yere gidecegini dusunmeliydik. Boyle dusunmek en iyisiydi; ve boylesi gercekte olanlardan cok daha kolay olurdu. Dennis’e 10 yasina girdikten bir kac gun sonra kanser teshisi koyuldu ve durumu bu hale kadar geldi. Hic bir zaman iyiye gitmedi veya ameliyat icin bir firsat olmadi. Tum taramalar ayni sonucu gosteriyordu: buyudukce guclenen yagli ve siyah aglar. Ikiz oldugumuz ve kemoterapiye baslamadan once birebir ayni gozukuyor olmamiz da durumu daha kotuye goturdu. Iste orada, yanibasindaydim; saclari dokulmeden, rengi solmadan ve yanaklari kafatasina dogru cokmeden onceki mukemmel bir goruntusuydum. O ise surekli olmasi gereken ile karsilastirilan zayiflatilmis bir hayaletten ibaretti.
Sonunda doktor ufacik umudumuzu da
icine cekerek dosyayi kapadi. ‘Dennis muhtemelen 4 gunden fazla
yasayamayacak. En fazla bir hafta.’ Hepimiz bezelye yesili
noktalari olan kuflu odasinda kamp kurmaliydik.Panjurlardan iceri
sizan tek isik Dennis’in zemin boyunca uzanan goz kamastirici
yataginin kisa kenarina dusuyordu. Gorevliler benim icin ayri, basit
bir yatak getirmeyi basarmisti ve ailenin geri kalani hasir
sandalyelerde uyuyacakti.
Dennis bu evrede oldukca kotu
gozukuyordu. Neredeyse kafatasini gorebilirdiniz. Hepimiz onunla
konusup geri kalan zamani degerlendirmek istiyorduk, ama neredeyse
butun gun uyuyordu ve uyandiginda ise yalnizca sessizlik vardi. Kimse
ne diyecegini bilemiyordu. Dogru bir sozcuk yoktu ve hepimizin icinde
eger biri duruma mudahale ederse herseyin bir anda gercek olacagi, ve
bu aci gercegin tekrar yuzumuze vurulacagina dair bir korku vardi.
Ilk ses bizi bu incecik ipten alacak; gozyaslari ve kaos icinde
birakacak ve bir daha kendimizi toparlayamayacaktik. Bu yuzden
sessizlik vardi. Bir de ailemin gozlerine asla yansiyamayan zoraki
gulumseyisleri…
Ucuncu gun, sonunda gerceklestigi
gundu. Kalp monitorunun sabit bip’leri zivanadan cikmis elektronik
inlemelere donustu ve Dennis kuru bir iniltiyle, kuvvetsizce
titriyordu.
Ailem aninda sandalyelerinden firladi,
annem dogruca Dennis’e yoneldi; onu omuzlarindan tuttu ve durmasi,
iyi olmasi icin yalvardi. Babam odanin kapisindan koridora yardim
icin bagiriyordu.
Doktorlar ve hemsireler son zamanlarda
degismisti, Dennis’e son zamanlarinda farkli davraniyorlardi.
Onceden canlandirmalarda cilginca, sanki yuz metre
kosusundaymiscasina, umutsuzca cabalar vardi. En kucuk bir harekette
bile umutsuzca bir basarili olma arzusu vardi. Simdiyse farkliydi,
daha cok sabit bir sarsma gibi. Duygular olmadan, akillarindaki kucuk
kontrol listelerine tik atiyorlardi.
Farkettirecegini de zannetmiyorum.
Kanser sonunda kontrolu ele gecirdi ve vucut sistemi daha fazla
dayanamadi. Oldugunu ilan ettiler, ve hazir oldugumuzda gelip
vucudunu almak uzere bassagligi dileyerek odadan ayrildilar. Kapi
ardimizdan odada beni, annemi, babami ve Dennis’in cesedini
birakarak kapandi.
Hepimiz yataginin basina biraz daha
yaklasarak ona bakakaldik. Bu an annem daha fazla dayanamadi ve
ugultuyla goz yaslarina boguldu. Babam onu kendine cekerek saglam
durmaya calisti fakat o da kendinde degildi. Hic hickirrmadi,
yalnizca yuzunden arada akan goz yaslari vardi ve sikili disleri
arasinda patlayan keskin nefesleri.
Ben ise yalnizca Dennis’in yuzune
bakiyordum.
Hepimiz orada uzunca bir sure kaldik.
Sonunda bunun aslinda yalnizca basit bir olay olmadigini kavramistim.
Ilk defa, aklim kendi kendine bu olayin sonsuz etkilerine kaymaya
basladi, ve her biri beni daha da asagi cekerek, burada olmasina
ragmen onu daha da fazla ozlememe neden oldu. Bir daha asla bana
gulumseyemeyecekti, bir daha asla beraber yemek yiyemeyecektik, bir
daha okula asla beraber gidemeyecektik, asla ayni siniflarda
olmayacaktik veya ders esnasinda konusamayacaktik. Boylece devam
ettim ve kaybettigimin yalnizca bir insan olmadigini, milyonlarca
seyi kaybettigimin farkina vardim. Daimi olmasi gereken varligi
gitmisti ve hic bir sey bir daha eskisi kadar iyi olmayacakti. Bundan
sonra yapacagim her sey, onunla yapamayacagimin kesinligi yuzunden
bozulacakti veya daha sonra ona anlatamayacaktim. Bunlarin
olabilecegini dusunmek yalnizca cocukca bir varsayim olurdu.
Dudaklarinin kipirdadigini ilk goren
bendim. ‘ Anne, baba, dudaklari haraket etti.’ Ailem donakaldi,
hala birbirlerine kenetlenmislerdi, annem babamin destegiyle ayakta
duruyordu. Baktik ve dudaklarinin kipirmaya devam ettigini gorduk.
Ailem yine sessizlesmisti. Umutlanmamaya calisiyor ve bunun bir cesit
tik oldugunu varsayiyor olmaliydilar. Fakat durmadi; devam etti ve
sonunda puslu, boguk sesiyle; o kadar bitkindi ki neredeyse ruzgar
sesi duydugunuzu sanirdiniz, adimi soyledi.
‘Harry.’
Babam odadan disari kostu ve
hemsirelere geri gelmeleri icin bagirdi. Annem ise agzini tutuyordu
ve yataktan geriye dogru giderken tokezledi. Calisanlar tekrar
iceriye yigildilar ve kontrol listelerinin uzerinden gectiler. Bir
kac kere sok verdikten sonra bir karara vardilar.
‘Ozur dileriz, fakat hala olu.’
‘Ama onu konusurken duydum’ dedi
babam kisik, yalvarircasina bir sesle.
‘Bakin, bu disariya cikan havadan
duydugunuz ses olabilir.’
‘Ama…’ O an incecik, dokuntu bir
ses odadaki herkesin sesini kesti ve herkes sesin kaynagina dogru
dondu. Ic cekme veya boguk bir gurultu cikarmak arasinda bir sesti.
‘Harry, burasi cok karanlik. Cok
soguk. Oyle karanlik ki. Beni asagiya, icine cekiyor.’
Bir an sonra hemsireler yine etrafinda
turlamaya basladi, fakat bu seferki kontrol listesinin uzerinden
gecmek gibi formalite icabi degildi. Hareketlerindeki aceleciligi ve
telasi yuzlerinden anlayabilirdiniz. Neler oldugunu bilmiyorlardi ve
dogru seyi yaptiklarindan emin degillerdi. Tekrar sok cihazina
yoneldiler ve steteskopla kalbini dinlemeden once gogsunden iceri
yogun sok dalgalari gonderdiler.
‘Hic anlam veremiyorum, bunlarin hic
bir anlami yok.’ diye mirildandi iclerinden birisi. On dakika sonra
hepsi birden geri cekildi. Son kez listelerini kontrol ettiler,
hicbir sey olmamisti.
‘Neler oluyor?’ diye bagirdi annem.
Iclerinden doktor oldugunu dusundugum birisi cevap verdi.
‘Hicbir sey. Oksijen pomplamaya
calistik fakat hicbir ise yaramiyor. Ne yaparsak yapalim bir veya iki
saniyeden fazla nabiz alamiyoruz. Vucut isisi uc derece dustu.O
oldu.’
‘Fakat hepimiz duyduk onu.’ dedim.
‘Biliyorum, fakat o olu.’
Tekrar o kulak tirmalayici sesin
duyulmasiyla, herkes sustu. ‘Lutfen Harry. Neredesin?’
Yanina kadar gittim, fakat o konustukca
rahatlamanin aksine yalnizca korkuyordum. Olmesini istedim, boylece
aglayabilirdim ve ailem kalan isleri bitirebilirdi; fakat yurumeye
devam ettim ve elimi kemikli, soguk ve oldugu acikca belli olan
elinin ustune koydum. ‘Buradayim.’ dedim.
‘ Bir grilik gorebiliyorum. Kucuk bir
grilik ama cok uzakta. Sadece gormuyorum, hissediyorum da.
Hissediyorum ve bir seyin bu kadar uzakta olabilecegini hic
bilmiyordum. Simdiden cok asagidayim fakat grilige ulasmam icin cok
daha fazla uzaga gitmem gerekiyor.’ Nasil cevaplayacagimi
bilmiyordum, bu yuzden oylece durdum. Oylece durdum ve karanlik ile
uzaktaki gri leke hakkinda konusmasini dinledim. Bazen cevap veriyor,
bazen vermiyordu. Onumuzdeki bir kac saat icinde etrafimizda bir cok
sey yasandi. Hastanede calisan herkes iceriye girip cikmis olmaliydi.
Ailem bile Dennis’in yalnizca beni farkettigini kabullendikten
sonra arada bir odadan ayrilmaya basladi. Dennis’i her dalda doktor
gordu ve hic kimse bir anlam veremedi. Onu ulasamadiklari ekipmanlara
goturmek uzere bir sedyeye aldilar. Ben de gelmeliydim. Onun
konusmaya devam etmesini saglayan bir ben vardim.
Bir karara varana kadar uzun bir zaman
gecti. Umutsuzluga kapildilar ve onu fMRI makinesine sokmaya karar
verdiler. Bir cesedi , yasayan bireyler icin olan bir makineye
sokmakya hazirlaniyorlardi. Tum ailem odanin icindeydi.
Tum bu kafa karisikligi icinde icime
soguk bir korku yerlesti ve kendimi kusacak gibi hissettim. ‘Bence…
birseyler bulduk.’ dedi monitore bakmakta olan teknisyen. ‘Lutfen
bize neler oldugunu anlatin.’ dedi annem. Kirmizi, durgun ve
ifadesiz yuzu; tum bu dehset ve umudu ardinda birakmis, simdi ise
herseyden cok yorgun gozukuyordu. ‘Bakin, bu tarama beynin icinde
kanin dolastigi yeri gosteriyor. Fakat, olay su ki beynindeki kan
hareket etmiyor, bunu nabzindan anliyoruz. Yine de orada birseyler
oluyor. Oyle birsey ki makine yalnizca ufacik bir kismini
algilayabiliyor, yine de orada bir cesit aktivite oldugu kesin.
Simdi, emin degilim ama bence bu aktivite, hareket kontrol
mekanizmasinin oldugu yerde kumelenmis. Onun disindaki hersey
tamamiyla olu gozukuyor. Bilincinin yerinde oldugu acik, tam
cumleler kullaniyor fakat…’ ‘Fakat ne?’ diye araya girdi
babam. ‘Fakat, sanki dusunme islemi baska bir yerden gerceklesiyor
ve yine de konusmayi yapan yerle etkilesim icindeler.’
‘Bu kesinlikle dogru.’ dedi
arkamizdan gelen bir ses. Donup baktigimda gri takim elbiseleri
icinde yasli bir adam gordum. Iyi kesilmis gumus bir sakali vardi ve
hastanenin icine yutuldugu bicimsiz kaosla garip bir tezatlik
icindeydi. ‘Kimsiniz siz?’ diye sordu teknisyen. ‘Ben Daniel
Coannes.’ diye yanitladi teknisyene kivrik kartini uzatirken.
‘Orpheus Enstitusunde calisiyorum. Biz yari ozel bir tibbi
arastirma sirketiyiz ve bu duruma benzer birkac durumu arastirmistik.
Bashekimle bu olayi incelemek uzere anlasmaya vardik. Neredeyse
gorunmez bir kac adam Coannes’in arkasindan teknisyene dogru
hareket etti. ‘ Adamlarim bu gibi olaylardaki gizlilik ilkesini
aciklamakta yardimci olacaklar. Cocugu bundan sonra biz
devarliyoruz.’ Gogsunde garip logo olan beyaz onluklu daha fazla
adam Dennis’i sedyeye geri aldi ve bizi koridora dogru yonelttiler.
Tek kelime etmeden takip ettik, hic bir sey soylemeyi dusunmedik de
cunku bu yeni insanlar bize yeni olasiliklar sunmustu, olayi
aciklamaya gidebilecek tamamiyla yeni bir yol. Dennis’i bir
ameliyat odasina aliyorlardi ve annemin nefesi kesildi. ‘Bakin, ne
yapiyorsunuz?’ dedi babam. Boguk sesi hala gozyaslarini tutmakta
oldugunu kanitliyordu. Coannes, yasindan beklenmeyecek bir hizla
sedyenin onune gecti ve ameliyat odasina girince durdu. Ucumuzun de
gozlerine bakmak icin caba gosteriyordu. Biz hala koridordaydik ve
ameliyat odasini arkamizdan kapatti.
Alcak ve rahat bir sesle cevap verdi.
‘Buraya ameliyat icin gelmedik. Yalnizca burasi hastanenin en
sessiz kismi ve burada herhangi dikkat dagitici unsurlar yok.
Oglunuza ne oldugunu anlamaktan baska hic bir sey istemiyoruz. Bu
gibi bir olay onceden de yasandi. Oglunuzun bilinci yerinde ve,
anladigimiz kadariyla, yalnizca kardesiyle konusuyor. Harry’i,
Dennis’e bizim sorularimizi sormasi icin kullanmak istiyoruz. Bizce
bu en iyi Harry iceri yalniz girerse calisacaktir. Odada dinleme
cihazlarimiz var ve konusmayi biz de duyabilecegiz.’ Ailem bir sure
konusmadi. Babam sessizligi gucsuz ve duraksayan kelimleriyle boldu:
‘Sizce geri gelme olasiligi var mi?
Gelse bile fazla surecegini sanmiyorum fakat… geri gelmesini
gercekten isterdim. Ne kadar surerse sursun. Yeterince sey
soyleyemedim. Birbirimize soylememiz gereken seyleri soyleyebilmek
icin yeterince buyuk degildim.’
‘Eger boyle birsey gercekten
mumkunse, bunun gerceklesmesi icin yemin ederim ki gucumuz
dahilindeki herseyi yapacagiz. Sizin icin ozel ayri bir bekleme
odasi hazirladik.’ Coannes koridora dogru yoneldi. Orada beyaz
onluklu iki adam duruyordu. ‘Pete ve Shirley size oraya kadar eslik
edecek, tabii isterseniz.’ Ailem istemeyerek de olsa koridorda
yurumeye basladi, annem hala babamdan destek alarak yuruyordu. Babam,
sanki kaybolacagimdan korkarmiscasina omzunun ustunden surekli bize
dogru bakis atiyordu. Sonunda gittiler ve Coannes’in elini omzumda
hissettim. Daha yakinlasabilmek ve ayni seviyede olabilmek icin diz
coktu. ‘ Bunun senin icin cok zor oldugunu biliyorum. Bu gun
hayatinin en kotu gunu olmali, fakat hizli bir tarih dersine hazir
misin?’ Herhangi duzgun bir cevap verebilecek durumda degildim
fakat sokun ve hezeyanin icinde biraz merakimi uyandirmayi
basarmisti, kafami salladim.
‘Insanoglu tarihindeki en onemli
anlardan biri aya ayak bastigimiz gundur. Bunu onemli kilan yalnizca
olayin kendisi degil, olay gerceklestigi sure icinde baglanti halinde
olabilmemizdir. Dunya’ya radyo sinyalleri gonderiyorlardi ve
iletisim kurmayi basardilar. Sence adamimiz oradaki yuruyusunu,
hakkinda hic bir bilgiye sahip olmadigimiz o rahatsiz ve soguk
yuzeyde, aradaki haberlesme olmadan yapsaydi: aya inis ayni etkiyi
yaratabilir miydi? Ya gitselerdi ve geri donemeselerdi? Ya oraya
gittiklerinden kesin olarak emin olsaydik fakat sinyal alamasaydik?
Sessiz kalmaya devam ettim ve bunlari
tam olarak sindirdigimden emin olamadim. ‘Bilmiyorum.’ diye
geveledim. ‘Astronotlari geri getirebileceklerini bilmeyeceklerdi
ve onlari orada olmeye birakmalari gercekten yuksek bir ihtimal
olurdu. Yine de bunu yaptilar. Gorev basarisiz olsaydi farketmezdi.
Buyuk bir zaferle geri donseydik de… Onemli olan tek sey neydi
biliyor musun? Bu uc cesur adamin bilinmezlikte attigi ilk adimlari
anlatabilecek baglantiyi kurabilmis olmamizdi. Eger geri
donemeselerdi de; aramizdaki baglantiyi: topragi, isigin miktarini,
Dunya’nin nasil gorundugunu, ayin safagi tarafindan ikiye nasil
bolundugunu ve bu yeni kesiflerini bize anlatabilecekleri kadar uzun
sure saglayabilmemizle hicbir sey farkettirmezdi. Bunlarin hicbiri
Houston’daki astronotlarla konusan, onlarin odaklanmalarini
saglayan ve ihtiyacimiz olan bilgiyi almamizi saglayan insanlar
olmasa olmazdi. Harry, inaniyoruz ki Dennis insanliga hakkinda ne
kadar fazla sey bilsek o kadar iyi olacak, ilginc bir yerde. Sen
Houston’sin ve kardesin bir astronot. Klapasindan ince bir kagit
cikardi.
‘Buradaki kagit soracagin sorularda
odaklanman gereken konulari gosteriyor. Bu kagit en gerekli ve
kullanisli bilgileri almamiza yardimci olacak. En cok dikkat etmen
gereken konu: onu konusturmaya devam ettirmen. Bes saniye bile susman
demek onu kaybetmemize neden olabilir.
Durumu dogru duzgun anlayamadan kagidi
aldim. Beni ameliyat odasina goturerek kapiyi arkamdan kapatti. Tek
basimaydim, ortamdaki guclukle duyulan tek ses , celik raflarin ve
Dennis’in uzerinde yattigi saglam ameliyat masanin icindeki
aletlerin titresiminden cikan zayif cinlamalardi. Masaya yaklastim ve
herhangi bir yonlendirme icin kagida baktim.
Genel Prensipler:
Sevdiginiz kisiye olu oldugundan
bahsetmeyin. Gecmis deneyimler bunun yarattigi sokun, baglantinin
kopmasina neden olabilecegini ongoruyor. Surekli bir diyalog icinde
olmaniz baglantiyi guclendirecektir. Sevdiginiz kisiye sizin dinsel
inanciniza gore bir sey yasayip yasamadigina yonelik sorular
sormayin.
Ilk Adim: Sevdiginiz kisiye neler
yasadigini ve etrafinda neler oldugunu sorun. Onlari cesaretlendirmek
icin… Bir soluk dikkatimi kagittan uzaklastirdi.
‘Harry.’ dedi Dennis.
‘Evet benim’ diye cevapladim elini
tutarken. Oldugune hicbir suphe yoktu. Eli buz gibi soguktu ve
parmaklari olum katiligiyla garip acilarda kilitlenmisti. Vucudunun
tamami hastalik beyazligindan, olumun yagmur bulutu tonuna
burunmustu.
‘ Grilige ulastim, zemine. Hafifce
geldim, bir yaprak gibi. Soguk. Simdi orada duruyorum.’
‘Dennis, nerede oldugunu tarif
edebilir misin?’ ‘
‘Hala…gri, fakat simdi daha gercek.
Altimda gri kumlar, arkamda gri bir okyanus var. Uzerimde gri
bulutlar…Bu bulutlari gelirken gordugumu hatirlamiyorum ama simdi
buradalar.Bulutlar…ciglik atiyor.’
‘Okyanus mu?’ diye sordum.
‘Okyanusun icinde birsey gorebiliyor musun?’ Dennis balgamli,
anlamsiz bir nefes verdi. ‘Ufuktan uzaklarda karanlik basliyor.
Herseyin, hatta bulutlarin bile durdugu yerde ac bir karanlik hat.
Karanlik surunuyor, sanki canliymiscasina hareket ediyor. Oraya
gidemem, o tarafta gidemem.’ Bu noktada anlamadigim tum bu
seylerle, Dennis’in yasiyor olmadigi gercegi beni bir anda kavradi.
Dagildim. Inliyor, agliyor ve yuzumu sanki buz dolabindan yeni
cikmiscasina soguk, zayif kaburgalarina gomuyordum. Elini siktikca
sikiyor, kati parmaklarini bir arada tutuyordum.
‘Dennis, lutfen buraya geri don, her
neredeysen.’
‘Harry? Harry agliyor musun?
Soylemesi zor. Buradaki hersey zaten agliyormus gibi.’ Sozleri beni
derinden vurdu. Hickiriklarimi tuttum ve tekrar ona bakmaya devam
ettim. Tum bu olanlar karsisindaki katatonik uzakligima geri dondum.
‘Geri donemem. Geri donus yok. Sanki
bir siviyi yere dokermis gibi, tekrar hepsini oldugu yere geri
koyamazsin.’
Bunu kabullenmem bir kac saniyemi aldi
fakat belki de onu haksiz olduguna ikna edebilecegim umuduyla devam
ettim. ‘Okyanusun oteki tarafinda ne var?’
‘Oraya gitmem gerek. Yuzmeyi denersem
karanlik beni icine cekecek, geriye yalnizca aci kalana dek
parcalayacak beni.Bulutlarin arasina firlatacak ve ben de ciglik
atacagim.
‘Dennis bana diger yonde ne oldugunu
anlat.’
‘Yalnizca kum, sonsuzluga uzanan gri
kum. Henuz cok kotu bir sey yok. Gorulecek kotu seyler yok. Gittigim
yerde daha cok olacak. Simdi yurumeye baslayacagim Harry.’
‘Nereye gitmen gerekiyor?’ dedim
endiseli bir sekilde tirnaklarimi koluma gecirerek. Soyledigi
seylerde tiksindirici, dehset verici bir gerceklik vardi. Sanki
dunyanin yuvarlak oldugunu daha yeni ogrenmissin gibi, bir kac saniye
garip hissettiriyor fakat sonra fikre alisiyorsun ve gercegi
goruyorsun. Zemin ne kadar duz olursa olsun, buyuk sir bu. Ne kadar
anlamsiz gelirse gelsin, gercek bu. ‘Baska birini gorebiliyorum.’
‘Onunla konusabilir misin?’ dedim
sesimi sabit tutmaya calisarak. Tekrar dagilmamam gerektigini
hissediyordum. ‘Konusabilecegimi saniyorum, fakat yapamam.’
‘Ne demek istiyorsun?’
‘Burasi pek konusulacak bir yer
degil. Tum konusmayi buraya gelmeden once yapmamiz gerekiyordu. Simdi
yalnizca sessiz olmaliyiz.’
‘Fakat benimle konusuyorsun Dennis.’
‘Ama sesim burada degil, orada
seninle.’
‘Dennis’ dedim gozyaslarimi tutmaya
calisarak. ‘Dennis, lutfen, bana neler oldugunu anlat.’
‘Sanirim sonunda oldum. Ve simdi
olanlar ise bunun sonrasinda olacak olan sey, her zaman olacak olan.
Korkunc bir sekilde dogru hissetiriyor. Sanki varligim daha belirsiz
kucuk bir dusunceyken veya ailemizin ailesi, hatta onlarin da
oncesinden beri gelmemi umuyormus gibi.
‘Lutfen bu sekilde konusmayi birak.
Sen boyle konusmazsin, asla konusmadin.’
‘Ozur dilerim, sadece burada herseyi
farkli goruyorsun, bazi seyleri sana anlatilmadan anliyorsun,
unuttugun bazi seyleri.’ Soylecek bir sey dusunemedim ve
endiselenmeye basladim. ‘Hey’ dedi Dennis ve agzinin kenarlari
korkunc bir gulusu taklit ederek gerginlesti. ‘Daha fazlasini
gorebiliyorum ve hepsi ciplaklar, fakat gercekten ciplak. Giysileri
yok, hepsi gri ve burusuk fakat hepsi bu degil. Bir sekilde iclerini
de gorebilirsin, sanki tum duvarlar yikilmis ve kim oldugunu, bir
bakista anlayabilirmissin gibi. Dusunceleri ve hissettikleri
etraflarinda havada asili hayaletler gibi. Sanki birileri tum
gecmislerindeki tum giysileri cikarmis gibi. Oyle ciplaklar ki
Harry.’ Gulme anlamina gelen hafif bir oksuruk sesi cikardi. ‘Bu
gercekten cok korkunc.’
‘Ah, bunu komik bulabilecegini
dusunmustum.’
‘Artik ayni seylere gulebilecegimizi
zannetmiyorum, artik sen farklisin.’
‘Sanirim bu mantikli…’
‘Peki tum bu insanlar ne yapiyor?’
‘Cogunlukla benimle ayni yone,
merkeze dogru gidiyorlar.’
‘Neyin merkezine?’
‘Merkez deniyor, belki buranin
merkezi, belki de heryerin.’
‘Ama neden?’ dedim kontrolu
kaybetmeye baslayarak. ‘Neden oraya gitmen gerekiyor?’
‘Gitmem gerekmiyor, kimsenin de
gitmesi gerekmiyor. Bu sadece biri sana elini uzattiginda sikmak
zorunda olmaman veya biri seninle konustugunda cevap vermek zorunda
olmaman gibi bir sey, fakat yapmamak yanlis hissettiriyor ve daha iyi
bir secenegin de yok. Durmak istemezsin.’
‘Durursan ne olur?’
‘Degisiyor, bir kac gun once su
kadinin yanindan gectim…’
‘Bir kac gun?’ dedim tuyler
urpertici bir bas donmesiyle ameliyat masasinin soguk celigini
tutarken.
‘Daha oleli bir gun bile olmadi.’
‘O kadinin yanindan bir kac gun once
gectim.’ diye devam etti sanki beni hic duymamis gibi. ‘Merkeze
ulasamadi ve kendi yoluna gitmeye basladi. Tamami ile gerildi ve
gogus kafesinden disari dogru cekildi. Teni sertlesmeye ve yasli bir
agac veya dagilan bir kaya gibi pul pul olmaya basladi. Onu
gorebiliyorum. Muzisyen, muzigi severdi, hayatinin bir sarki gibi
oldugunu dusunurdu. Bazen kendini tekrarlayan, orada burada kotu
notalarla ama kendini toparlayan, sonra koroya ulasti ve bitti. Oyle
hizli bitmisti ki bunu kabullenemedi. Yerdeki keskin kayayi aldi ve
kaburgalarini sanki buyuk bir harpmis gibi kazimaya basladi.
Muzik yapmaya calisiyordu, sarkinin
devam etmesini saglamaya; fakat berbat bir ses, kemigin testereyle
kesilme sesi ve daha sonra gelecek olanin yerinin tutamayacak.
Simdiden yerle butunlesmeye basladi. Sonsuza kadar burada kalacak ve
ozledigi muzigi yapmaya calisacak.’ Buna soyleyebilecegim birsey
yoktu bu yuzden konusmaya devam edecegini varsayarak sessiz kaldim.
Devam etmedi.
‘Dennis? Dennis?’
Cevap yok. Dehsetli bir saskinliga
kapildim ve gogsunu yumruklamaya basladim.
‘Dennis, geri gel Dennis!’
Bir anda cikardigi hiriltiyla geri
sicradim ve raflara carparak yere yuvarlandim. Bu da piriltili
ameliyat gereclerinin uzerime yagmur gibi yagmasina neden oldu. Bir
an bile dusunmeden kardesimin gozlerine umutsuzca bakabilmek icin
kalktim. Tekrar elini tuttum ve sikabildigim kadar siktim.
‘Harry’ dedi ve beni rahatlatti.
‘Cok zaman oldu…yillar gecti.’
‘Ne?’
‘Senelerdir yuruyorum ve zaman
gectikce kotuye gidiyor.’
‘Daha bir gun bile olmadi.’
‘Cok fazla yil oldu ve hersey
durmaksizin kotuye gidiyor.’
‘Ne, kotuye giden nedir?’
‘Merkeze yaklastikca kotulesiyor,
simdi bir suru insan var. Binlerce, on binlerce, hepsi de merkeze
dogru yuruyorlar.’
‘Peki bunu kotu yapan ne?’
‘Anlattigim harpli kiz gibi cok daha
fazlasi var, olanlari duzeltmeye calisan, ve tum bu olanlar hakkinda
sinirli olan insanlar var. Yere kok salmislar (c.n: harpli kiz gibi
yerle butunlesmis) ve uluyarak, bu hale gelmelerine neden oldugunu
dusundukleri insanlarin isimlerini tekrarliyorlar. Bazen onlara
yenileri katiliyor ve eski , catlak heykeller gibi tas
kesildiklerinde beraber buyuyorlar ve birbirlerinin acisini
hissetmeye basliyorlar. Bazen bir dagin tamami bu insanlardan
olusuyor, tum yuzeydeler. Olanlarin adaletsizligine agliyorlar. Ben
hala yuruyorum.’
‘Ama nereye gidiyorsun?’
‘Soylemistim, merkeze. Yaklasiyorum.
Ciglik atan tum bulutlar egiliyor. Egiliyor ve hepsi ayni yere,
merkeze dogru donduruluyorlar.’
‘Lutfen konusmayi birak ve geri gel.’
‘Yapamam. Geri donus yok. Ayrica
herkes gibi hareket etmeliyim. Garip bir sey yapmak aylaklarin
dikkatini cekmenin en hizli yolu.’
‘Ah Tanrim… Aylaklar nedir?’
‘Merkeze dogru geldikce daha da
cogalmaya basladilar. Bunlar, cok uzun uc ayaklariyla etrafta
gezinen, boynuz gibi siyah keskin bir kabukla kapli yaratiklar.
Akvuryumu hatirliyor musun? Akvaryumda gordugumuz deniz kestanlerine
benziyorlar fakat ust kisimlari daha keskin ve gosterisli. Sanki bir
heykel tras tasarlamis gibi. Bir satranc tasini andiriyor. Seni
farkettiklerinde, sana dogru dusecekmiscesine yaklasiyorlar. Fakat o
uzun uc bacaklarinin ustunde asla dusmuyorlar. Cop gibi, evet, boyle
soyleyebiliriz. Ve seni bacaklarinin arasinda birakacak sekilde tam
onunde duruyorlar. Altlarindaki delikleri ve disari cikan filizleri
gorebiliyorsun. Kirmizi uzantili, kasindirici tuyleri olan
filizleri... Sana dogru bukulmeye ve her yaninda salinmaya
basliyorlar. Ilk basta kirmizi olduklari icin umursamiyorsun. Burada
yillarca gri ve karanliktan baska hic bir sey goremiyorsun ve kirmizi
filizler cok guzeller; ama sana dokunduklari zaman korkunc
hissediyorsun. Bugune kadar hissetigin her kotu his, basina gelen her
kotu olay su yuzune cikiyor. Seni bogmak istiyor. Icindeki her bir
parca aci artiyor ve aylaklar bunlarla besleniyor. Doladiklari
filizlerden bu duygulari cekiyorlar. Tum bu acinin ve olmamasi
gereken duygularin tadina bayiliyorlar. Sonunda doyuyorlar ve... ve
sen yurumeye devam ediyorsun.'
'Tanrim Dennis.Tanrim.'
'Onemli degil. Kotuler, fakat burada
herseye ayri bir bakis acisindan bakiyorsun. Kesinlikle korkunclar,
fakat merkezin yakinindaki seyle kiyaslanamazlar bile. Onlari dipte
yetisen yosunlara veya deniz kestanelerine benzetecek olursak;
merkezi bir kopek baligina, ya da bir balinaya, ya da en dipte
yasayan ve boyutundan dolayi suyun yuzeyine bile cikamayacak dev gibi
bir varliga benzetebiliriz.'
'Daha once hic boyle seyler
soylemezdin.'
'Nasil aciklayacagimi bilmiyorum.
Buradayken, kucuk ayrintilar azaliyor ve herseyi bilmek icin kelimeyi
ogrenmene gerek yok. Burasi nedenlerle cok az bagintili ve iki arti
iki dort ediyor. Isi anlamli olmak degil.'
'Isi ne oyleyse?'
'Bilmiyorum. Belki merkezde
ogrenebiliriz.'
Tekrar sessizlesti, ve bu defa uykuya
dalmasini durdurmak istedigimden emin degildim. Tum bunlari daha
fazla duymak istedigimden emin degildim fakat ne istedigim
farketmeksizin bogazindan bir inilti daha yukseldi ve yine geri
donmustu.
'Kahretsin. Kahretsin simdi goruyorum.
Merkezi goruyorum.'
Eli elimin etrafinda kapanmaya basladi.
Yavas fakat kacinilmaz bir olum soguklugu, demir bir kiskac gibi
parmaklarima baski yapiyordu. Kapandikca kacmaya calisiyordum,
masadan hizlica cekilmeme ragmen aci verici kavrayisinin icinde
kipirdayamiyordum bile.
'Merkezin, bu buyuk yerin icinde bir
ari kovani gibi yerin ustunde suzuluyor. O da gri, gri ve seritlerle,
sirtlarla dolu. Sanki siviymis da katilasmis veya ag gibi bir seyden
yapilmis gibi. Kocaman Harry. Bunun gibi bir sey gormedim. Tum
bulutlar ciglik atar halde tepesindeki deliklerden iceri cekiliyor.
Yuzlerce daginik, ici zift karasi delik var. Sehirlerden daha
buyukler Harry ve herkes oraya dogru gidiyor. Binlercesi altinda
ususmus, deliklerdeki zifiri karanliga giden kopruleri tirmanabilmek
icin birbirlerini ittiriyorlar Harry. Ben de buradayim.'
Elimdeki sizlamayla 'Lutfen' dedim.
'Iceri gidemezsin. Orada iyi bir sey olamaz.' Bunu biliyordum, sadece
tarifinden degil, icten gelen bir his olarak. Bahsettigi seyin esas
ve gercek oldugunu biliyordum. Varolusumuzun gunes, ay ve dogum kadar
onemli bir parcasi gibi fakat bir sekilde kotuydu, dibine kadar
tamamiyla yanlisti.
'Gidilecek baska neresi var?
Koprulerden birindeyim.'
'Lutfen. Geri donebilirsin.'
'Hayir. Bu rahime geri donmek gibi
olur. Yapilamaz. Olacak olan bu. Ah.'
'Ne? Ne oldu?'
'Ah Tanrim, bir seyler hissetmeye
basliyorum. Sanirim merkez yuzunden. Canim aciyor. Tum hain, kindar
ve icimdeki tum kizginlik kabariyor, dagiliyor ve benden geriye
kalanlari boguyor. Cok kizginim Harry. Gittikce kuculuyorum ve
nefretim gittikce buyuyor.'
Eli sikilasti ve ciglik attim.
'Neden ben? Neden sen degil de ben?
Senin yaptigin neyi yapmadim? Benim yaptigim neyi yapmadin?'
'Ozur dilerim. Ozur dilerim.' dedim
gozyaslari icinde.
Sesi degisti, hala sessizdi ama kuduz
gibiydi. Her sozcuk hirilti ve vitriol'le yikanmisti. (C.N: Vitriol:
Simyada bir terim. Temel felsefesine gore kisi ateste arinmadan,
cehenneme inmeden ve nihayetinde oz'e donusmeden aydinlanamaz. Ref:
Semboller
Ansiklopedisi,Ruh ve Madde Yayınları)
'Senden nefret ediyorum; bunu biliyor
muydun? Hala ayaktasin, hala kosabiliyor, nefes alabiliyorsun. Senden
nefret ediyorum. Tum bu zaman cani aciyan bendim ve sen orada durmus
benim icin uzuluyordun. Bunu hissedemezdin bile, sadece beni olurken
izleyecek ve asla yapamayacagim seyleri yapmaya defolup gidecektin.'
Birilerinin yardima gelmesi icin
bagirip ciglik atiyordum. Neredeyse Dennis'i masadan dusurecektim,
govdesi elimi sikmasina neden olan o gucle kenara dayanmisti. Tum
bunlar olurken gozleri her zaman oldugu gibi oluydu. Sonra bir anda
gevsedi. Elimi birakti, sirti bukuldu ve yere cakildi. Uc parmagimi
kirmisti fakat sokun etkisiyle hissetmiyordum. Yuzunu gorebilmek icin
kendimi dizlerimin uzerine attim ve orada olduguna dair bir isaret
gorebilmek icin bir tokat attim. Tekrar nefes aldi. Her zamankinden
daha baygindi.
'Ah hayir. Ah Tanrim. Icindeyim ve
dusundugumden cok daha kotu. Kotuden de ote. Olabilecegini dusudugum
herseyden de kotu.'
'Lutfen Dennis dinle, lutfen bana neler
oldugunu soyle.'
'Merkez. Cok buyuk ve uzerimde
suzuluyor. Ari kovanindan cok daha buyuk. Icinde olandan cok daha
buyuk ve tum ici cok daha buyuk, cok buyuk. Burasi da gri, her zaman
gri, gri ve sonsuz kilometrelerce catlamis bir tas gibi.'
Sesi tekrar degisti. Aglamakli ve biraz
da korkmustu. 'Canimi yakiyor Harry. Bugune kadar canimin yandigindan
cok daha fazla canimi yakiyor ve henuz beni farketmedi bile.'
'Lutfen, buradaki adam aciklaman
gerektigini soyledi. Eger konusmaya devam edersen burada
kalabilirsin.'
'O kadar buyuk ki...' dedi. Sesi
agliyormuscasina kirilmaya ve titremeye basladi. 'Parmaklari
gokdelenlerden daha buyuk ve bir suru, milyonlarca parmagi var ve
kaburgalari, butun vucut kaburgalardan veya yalnizca kenetlenmis
parmaklardan olusuyor. Bilmiyorum, cok fazlalar ve cok buyukler Harry
ve maskeler, Tanrim, maskeler.
'Ne maskeleri?'
'Maskeler, tum yuzleri farkli ve hepsi
ulkelerden daha buyuk. Bazilarinin mukemmel yuvarlak gozleri var,
bazilarinin ise agizlarinin olmasi gereken yerde kocaman noktali
bosluklar var. Bazilari bos ve bazilari sekiz goz deliginden
olusuyor, bazilari insan yuzu gibi, mukemmel kara oyuk gozleri olan
mukemmel insan yuzleri... Hepsinin ici cok karanlik, yasayan, nabiz
gibi atan bir karanlik. Hepsi birlikte bir nabiz gibi atiyorlar. O
kadar, o kadar buyukler ki yaptigi baskiyi hissedebiliyorsun. Sanki
bir bebegin annesine uzanmasi gibi, havayi kotulukle doldurup icten
ice kotu hissetmeni saglayarak bu kotuluge uzaniyorlar ve aman Tanrim
Harry.'
Nefes alis verisi gittikce
hizlaniyordu, sig, korku dolu nefes alis verisleri, icguduleri nefes
almaya ihtiyaci oldugu gerceginin ustesinden geliyordu.
'Dennis konus benimle nedir o? Neler
oluyor?'
'Seytan degil. Hayir, basta boyle
dusunmustum fakat degil. Daha cok Tanri gibi. Sanki Tanri herseyden
nefret ediyormus gibi. ' Nefes alis verisi tekrar hizlandi.
'Ah Tanrim. Beni gordu. Lutfen, lutfen
bana yalnizca bir sey icin soz ver, yalnizca tek bir sey icin...
Lutfen...asla olme.'
Son bir nefes verdi. Onu geri getirmek
icin hayvansi ve umutsuz bir enerji patlamasiyla herseyi denedim. Ona
vurdum, sarstim, yalvradim; fakat bu defa gercekten gitmisti. Odanin
icinde diz cokmus bir sekilde soyledigi son sozler beynime kazinirken
ve bu sozleri asla unutamayacagimi dusunerek oylece durdum.
Onumuzdeki bir kac saat ve bir kac gun
belirsizlik icinde gecti. Enstitunun beyaz onluklulerinin gelip beni
onun olu bedeninden uzaklastirdiklarini hatirliyorum. Elimi bir
tahtayla baglayip kati bir maddenin icine soktuklarini hatirliyorum.
Daniel Coannes'in beni aydinlik bir odaya oturtup sorguladigini
hatirliyorum. (Kendisi sohbet diyordu fakat bir sorgulamaydi.
Istedigini alirsa nazik olabilen bir adamin sorgulamasi..)
Bana her hangi bir imge gorup
gormedigimi, Dennis'in dogruyu soyleyip soylemedigi hakkinda nasil
hissettigimi, ve Dennis'in gercekte oldugundan farkli davrandigi
anlari aciklamami istiyordu. Yorgunluktan, travmadan ve elimdeki
acidan uyusuk ve alakasiz hissediyordum. Bu yuzden sorulara
durustlukle cevap verdim.
Sonunda Coannes bana bir telefon
numarasi ezberletti ve herhangi bir sozcugun bu hastane odasindan
cikmayacagini su goturmez bir gercek haline getirdi. Dennis'le ilgili
herhangi bir fenomen deneyimlersem aramami isteyip sonunda gittiler.
Ailemle eve bir taksiyle donduk. Dennis
oldukten sonra ne olduguyla ilgili konusmadik ve o an Dennis'in
gercekten oldugu ve geri gelmeyecegi gerceginin farkina vardigim
ikinci an oldu. Eve geldik, yataga girdik ve ertesi sabah masada
fazladan bir sandalyenin oldugu, sessiz bir kahvalti ettik.
Yillar gecti ve tum bu deneyimlerim,
onlarla birlikte yasamami gerektiren bir hal aldi. Dusuncelerimi
korkunc bir sekilde yonlendiriyordu fakat bunu anlayamadigim bir
butun olarak kabullenerek cogunlukla yasamayi basariyordum. Dennis'in
artik varolmamasi, nasil oldugu gerceginden (ne kadar korkunc ve
dogal olmasa da) cok daha kotuydu...
Fakat son zamanlarda ruyalar gormeye
basladim. Belirsiz ve kesik olarak basladi ama bir kac gece artarak
ve belirginleserek devam etti.
Her zaman ayni sekilde basliyordu, ben
ve Dennis, ikimiz de tekrar cocuguz, taze havayi icimize cekerken
parlak bir gunde yesil bir tepenin uzerindeyiz. Cogu kelimeyi
hatirlayamiyorum ama ana fikir Dennis'in babamin onu benden cok daha
fazla sevdigi ve yasadigi surece benden daha iyi olacagi hakkindaki
palavra ve gosterisli sozlerinden ibaretti. Abel oldugu (C.N: Abel ve
Cain-Habil ve Kabil) surece babamin onu daha cok sevmesini
saglayacagi ile ilgili.
Gercek hayatta bu sozleri duydugumda
sinirlenecegimden cok daha fazla sinirleniyordum. Bir kaya goruyorum
ve dusunmeden kayayi yerden alip ona saldirmaya basliyorum. Onu sirt
ustu dusuruyor ve derisi yuzulene kadar defalarca vuruyorum. Icinden
kafatasini gorebiliyorsunuz. Beni itmeyi basariyor ve kaciyor. Ben de
takip ediyorum, asla ikinci kez dusunmeden. En sonunda karanlik
ilerisini asla goremedigim iki dagin arasindaki bir gecide gelinceye
kadar kovaliyorum onu. Mesafe iki tarafinda da sonsuza kadar uzaniyor
ve ustunde kara bulutlara doygun bir gokyuzu var. Bu haliyle
fazlasiyla Mordor'u andiriyor. Bu noktada her zaman onu yeterince
kovaladigimi bilerek, isin tamamlandigini dusunerek kosmayi
birakiyorum.
Vucudumdan ayrilip gecide dogru
cekiliyorum. Artik kendim degilim, sadece isimsiz, dusuncesiz
bacaklari olmayan hayalet bir gozlemciyim. Dennis ise kara gecitten
asagi, topragin gri ve kuru oldugu gunessiz, corak sehire dogru
kosmaya devam ediyor. Caglar boyunca kosuyor ve sonunda duruyor,
dusuyor ve bana lanet ediyor. Benden ne kadar nefret ettigini ve onu
buraya kadar kovalayarak nelere mal oldugumu haykiriyor. Cok uzun bir
sure hiddeti gecmiyor. Sonra biri daha geliyor, bazen bir kadin
bazense bir adam. Bazen yasli, bazense genc. Onlar da dagdaki gecide
surulduklerini soyluyorlar ve o gecidi yanlislikla gecip, geri donup
donemeyeceklerini merak ediyorlar. Dennis her zaman ayni seyi
soyluyor: 'Beraber aci cekelim, beraber incitelim.' ve bu kisi
Dennis'e kenetlenerek onlara kotu davranan insanlarinin adini
haykirarak ve aglayarak canli canli derilerini yuzmek istediklerini
soyluyorlar. Her zaman daha fazla kisi geliyor. Ilk basta suzulur
gibi fakat Dennis ve ilk kisiye kenetleniyorlar ve kivranarak sagir
edici vucut kutlelerine donusuyorlar. Sonunda bulutlara degecek kadar
buyuyorlar.
Sonra bir gurultu oluyor, ses siddetli
bir sekilde kayiyor ve sayisiz vucut tekrar form alarak korkunc,
dehset sacan ve ofke dolu bir surata donusuyor. Herhangi bir depremin
yaratabileceginden cok daha buyuk bir hareket var ve kendini aci ve
umutsuzluktan yapilma uzantilarla ileri dogru cekiyor. Devrilmeye ve
ilerlemeye devam ediyor ve yikilarak, kahredici, apokaliptik sesleri
ile gecidin oldugu daga dogru ilerliyorlar. Milyonlarca insandan
yapilmis olmasina ragmen iradesi olan tek bir vucutmuscasina tum
ofke ve nefret ve intikamiyla ilk bulundugumuz parlak yere dogru
ilerliyor. Ilk kisiye kadar icinde olan herkesin icine attigi ofkeyi,
lanetlemeyi hissedebilmenin yaninda onun ofkesini de ayrica
hissedebiliyordum. Gunahlara neden olan o ofkeleri... Daga kadar
uzaniyor ve sonra uyaniyorum.
Bence bu iyiligi cekip alan, kotuluk
uzerine kurulmus bir seyin geleceginin habercisi ve bu sey baslamak,
hareket etmek uzere olan veya cok uzun zaman once olusmaya baslamis
olan bir varlik.
Geldiginde yasayanlarin da olulerden
farkli olacagini dusunmuyorum.
-------------
Hikayeler paylasildikca guzel degil mi?
Freeze
Freeze
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder