9 Şubat 2013 Cumartesi

Olimpos ve Kahramanları-2

Etimos (Hazır), Malista (Peki), eis Machin! (Savaşa!)
Bu kelimeler size tanıdık geliyorsa Age of Mythology'yi en azından bir kaç kere oynamışsınızdır. Age of Empires I,II fanları Age of.. serisinin bu oyununu pek sevmezler nedense. Halbuki oyun mitolojik göndermelerle ve hikayelerle doludur. Mitoloji sevmeyen ve bilmeyen bu arkadaşlar örneğin şehir merkezinden bir kahraman bastıklarında bu kahramanın ismini hatırlayıp: "Anaaa bu Thesus şu şey yapan değil miydi?" Zevkini bir kez olsun yaşamamışlardır. Hatta oyunda seçecekleri çoğu Tanrı'nın ismini bile ilk kez duymuş olabilirler. Bu yüzden oyundan keyif almamalarını anlarım. Fakat mitolojiye ilgi duyan bir insanın bu oyunu sevmemesini anlayamam doğrusu. Eğer mitoloji ile ilgili yazdıklarım hoşunuza gidiyorsa bu oyunu bir oynayın derim ben. Pişman olmazsınız. Hatta size bir mitoloji şarkı listesi hazırladım. Yazıyı okurken dinlersiniz belki. Bu listenin tamamı Age of Mythology oyununun müzikleri, belki oyunu henüz oynamamış olanlar bile oyuna karşı bir sempati kazanabilir çünkü müzikleriyle bile oldukça uğraşılmış bir oyun. :) Buyrun:   http://grooveshark.com/#!/playlist/Mythology/82034982



Eveeet.! Söz verdiğim gibi yazımın ikinci kısmı ile karşınızdayım. Bu yazıda daha çok trajedilere ve kahramanlık hikayelerine göz atacağız. Perseus'tan, Herakles'ten, Orpheus'tan ve daha nicelerinden bahsedeceğiz... Bakalım ilginizi çekebilecek miyiz? :)) ve ilk yazdımda bahsettiğim kitaplardan yine alıntılara yer vereceğim. Bu alıntıları da yine kırmızıya boyayarak belirteceğim. Emeğe saygısızlık olmasın di mi? Öyleyse başlayalım. Tabii ki en sevdiğimden...

Orpheus


Orpheus ve Eurydice. Mitolojideki en hüzünlü hikayelerinden birine sahipler bana göre. Özellikle Neil Gaiman'ın Sandman serisinin 6.kitabı "Fabllar ve Yansımalar" adlı kitabında anlattığı versiyonu çok daha hüzünlüdür. Orpheus adı Argonat'larda geçer ilk olarak fakat ona daha sonra değineceğiz. İlk olarak Orpheus'un kim olduğuna bakalım. Annesinin Calliope olduğu bilinse bile babası hakkında kesin bir bilgi yoktur. Zaten anne ve babası bizi pek de ilgilendirmiyor. Sadece Calliope'nin Homeros'un ilham perisi (Muse) olduğu söylentisi olduğundan belirtmek istedim. Homeros ise bildiğiniz gibi efsaneleri kaleme alan adam. İlyada ve Odysseia isimlerini hepimiz duymuşuzdur.

Orpheus yer yüzünde yaşamış en becerikli müzisyenlerden biriymiş. Öyle ki yeteneğiyle Apollon'u bile yenebileceği söylenirmiş. Liri öylesine kusursuz çalarmış ki hiç kimse müziğinin büyüsüne kapılmaktan kendini alamazmış. Yalnızca faniler değil vahşi havanlar bile onun ezgileriyle sakinleşirmiş. O çalarken kayalıklar bile onun notalarıyla gevşeyip, yumuşarmış.. Hüzünlü bir müzik çaldığı zaman karşısında kalbi paramparça olmayan, ağlamamayı başarabilen hiç kimse bulunmuyormuş. En güçlü savaşçılar bile sanki annesinin karnından yeni doğmuş bir bebekmiş gibi göz yaşlarına boğulurmuş. Öyle sözleri öyle güzel ezgilerle birleştirirmiş ki sanki kendi başınıza gelmişcesine üzülürmüşsünüz. Kimsenin kılına bile zarar vermeyen bir yapıya sahipmiş Orpheus. Zaten bu kadar etkileyici ve kalbe dokunan müzikler yaratabilen birinin her hangi bir varlığı incitebileceğine inanır mısınız? Herkesin savaşçı olduğu bir dönemde bir yerden bir yere yanında tek bir savaşçı olmadan seyahat edebilirmiş. Kılına bile zarar gelmezmiş. Müziği ihtiyacı olan tek şeymiş. Herkesin asıp kestiği bir dönemde ince ruhlu olmasıyla ön plana çıkmış tek efsane Orpheus'tur herhalde. Benim bildiğim bir o var...

Orpheus ve Eurydice birbirlerine sonsuz bir sevgiyle bağlıymış. Zaten bu da bir sevginin hikayesi, tüm büyük trajedilerin içinde çok büyük bir sevgi vardır. Sevgi olmazsa trajedi de olmaz. Amma da duygusallaştım bir anda.. :) ama bir sürü örneği var. Shakespeare okur musunuz? :P ve bu illa ki iki sevgilinin birbirine duyduğu aşk değildir. Bazen babanın kıza duyduğu sevgiden de trajedi çıkabilir. (okuyunuz: Kral Lear)

Herneyse, gevezeliğin sonu--


Orpheus Eurydice'ı o kadar çok seviyordu ki, hisleri üzerine bir şarkı söylerken, ağaçlar baştan aşağı çiçek açıyor, güneş ışıklarıysa zevkten dans ediyorlardı. Müziğinin öyle bir etkisi vardı ki Lir'ini her çalıp şarkı söylediğinde ürkek vahşi yaratıklar, saklandıkları yerden çıkıp onu dinlemeye başlarlardı; ağaçlar daha yakına eğilir,rüzgarlar esmez olurdu. Birbirine sonsuz bir sevgiyle bağlı olan Orpheus ve Eurydice evlenmeye karar verdiler. Düğünde herkes gönlünce içti ve eğlendi. Orpheus güzel müziğiyle konuklarını eğlendirdi. O gün dünya üzerinde hiç bir insanın Orpheus kadar mutlu olmadığı yazılır. 

Neil Gaiman'ın Fabllar ve yansımalarından

Fakat felaketler düğünün hemen ardından bir kabus gibi üzerlerine çöktü. Düğünden kısa süre sonra Eurydice arkadaşları ile dolaştığı sırada çoban Aristaios onu görmüş ve güzelliğinden etkilenip yakınlaşmak(!) istemiş. Eurydice ondan kaçarken çayırdaki yılana basmış, yılan ise onu sokarak öldürmüştü. Orpheus teskin edilemez bir haldeydi. "Bu onun başına gelmek zorunda mıydı?" diye hıçkırdı. "Neden şimdi? Daha hayatımıza yeni başlamıştık." 

Ama merak etmeyin. Bu mızmız bir adamın efsanesi değil. Bu cesur ve yürekli bir adamın efsanesi.

Eurydice'ın mezarında yeterince yas tuttuktan sonra, duyduğu kederin şarkısını havayı soluyan tüm canlılara dinletti fakat bunun faydasız olduğunu görünce sevgilisi Eurydice'ı Hades'in elinden kurtarmak için yeraltına inmeye karar verdi ve yürümeye başladı. Gece ve gündüz durmadan haftalarca yürüdü, ta ki içinde durgun bir su olan bir mağara bulana kadar. Bu mağara Taenarus burnu yakınlarındaydı. (Kaynak:Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi: Thomas Bulfince) Taenarus'u biraz araştırdım, şuanda Yunanistan'da Akra Tainaron denilen bir yere denk geliyor.























İşte buralarda bir yerlerde.

El değmemiş duruyor. Dünya'yı gezmek harika bir şey, değil mi? :)

Şimdi Neil Gaiman'dan bir kare ile size Taenarus'u göstereyim.


















Bundan 3 sonuç çıkıyor.
1-Neil Gaiman mitolojiyi çok iyi biliyor ve araştırmış.
2-Size anlatırken kullandığım kaynaklar güvenilir.
3-Doğru yoldayız :]

Amma da övündüm. :P

Hikayemize devam edelim.

Mağarada kadim bir peri yaşamaktaydı. Orpheus'u liriyle gören peri onu hemen tanıdı ve Orpheus'tan bir şarkı çalmasını istedi. Orpheus periye Eurydice'ın ani ölümünden duyduğu, onu perişan eden üzüntüyle ilgili bir şarkı söyledi ve "Onu geri almak için yeraltı dünyasına gitmem gerek." dedi. Gözleri yaşlarla buğulanan peri, hiçbir şey demeden, mağaranın arka tarafındaki küçük deliği gösterdi. Orpheus başıyla teşekkür etti ve karanlık tünele girdi. Tünel, sarmal şeklinde aşağı iniyordu ve Orpheus kapkaranlık olmasına rağmen tünelin çıktığı yeri bulabilmek için cesurca yürüdü. Tünel o kadar karanlıklaştı ki Orpheus elini yüzüne yaklaştırdığında elini bile göremiyordu. Sonunda tünel , içinde taş zemine damlayan ve tuhaf şekilde yankılanan, birtakım dev sarkıtların olduğu büyük bir mağaraya dönüştü. Mağaranın içinden yeraltı suyu akıyordu ve kıyısında, içinde karanlık bitkin birinin oturduğu bir bot yüzüyordu.
Bu kişi ölüleri Styx nehrinden taşımakla görevli olan Charon'du. Charon ölüleri bir altın karşılığında Styx nehrinde karşıdan karşıya geçirirdi. Eskilerde ölülerin gözlerine veya ağzına altın koyma geleneği bu inanıştan kaynaklanır. İnanışa göre Hades'in diyarında hem "Elysium" denilen cennet ki buna Persephone hükmederdi, hem de "Tartaros" denilen cehennem bulunurdu. Yani ruh o nehirden geçmek zorundaydı. Tabii ki bu nehirden sadece ölüler geçebilirdi.


Charon Orpheus'u gördüğünde şaşkınlıkla fakat taş gibi sert bir ifadeyle: "Burada ne yapıyorsun? Ben sadece ölüleri taşırım" dedi. "Karım çok kısa bir önce öldü. Buraya onu geri almaya geldim." dedi Orpheus. Charon ona şüpheyle baktı: "Yeraltı dünyasına gidiş tek yöndür. Ölüleri oradan çıkarıp yaşayanlar dünyasına geri götüremezsin. Bu imkansız." Orpheus sakin bir şekilde cevap verdi. "Yapmam lazım. Onsuz yaşayamam." "İnsanlar sürekli sevdikleri birini kaybedeler, bu her zaman böyle olmuştur." diye cevap verdi Charon. "Buradaki diğer insanların sevdikleri yok mu zannediyorsun? Kendini şanslı hissetmelisin. Hiç olmazsa ölü değilsin." dedi Charon duygusuzca. "Anlamıyorsun." dedi Orpheus ve eline lir'ini alarak şarkı söylemeye başladı. Şarkısında Eurydice'ye olan aşkından ve onu nasıl kaybettiğinden bahsediyordu. Gölgemsi ölüler döndüler ve şarkı söylerken Orpheus'u dinlediler. Müzik o kadar hüzünlüydü ki, kalplerine dokunmuştu; gözleri yaşlarla dolan ölüler, en öne geçmesi için ona yer açtılar. Charon bile, ki kalbi bir mermer gibi sert ve soğuktu, elleriyle gözlerini silerek: "Sandala bin." dedi sert bir şekilde. Canlı bir beden, bir düzine ölü bir ruhtan daha ağırdır; onun için Charon, Orpheus'u nehrin öbür yakasına tek başına götürmek zorunda kaldı. Lir'ine sımsıkı sarılmış, hiç konuşmayan Orpheus'a bakarak sakin suda küreklerini yavaşça çekti.


Böylece karşıya geçtiler ve Charon sessizce geri döndü. Karşı kıyıya adımını attığı anda Hades'in en sevdiği yaratığı, yeraltı dünyasının bekçisi üç başlı bir köpek olan Cerberus ile karşılaştı.


Cerberus çok hırçın bir yaratıktı. Orpheus'u görünce çok kızdı çünkü görevi yeraltı dünyasının kapılarını korumaktı fakat Orpheus'un müziğinin en vahşi yaratıkları bile uysallaştırdığından bahsetmiştim. Orpheus acısını Cerberus'la paylaştı ve hüzünlü şarkısını Cerberus için söyledi. Canavara, Eurydice için olan aşkını, onun ne kadar narin ve tatlı olduğunu, evlendikten sonra onu nasıl hemen kaybettiğini ve hayatın nasıl anlamsızlaştığını anlatan bir şarkı söyledi. O kadar hüzünlü söylüyordu ki Cerberus'un kan çanağına dönmüş 6 gözü de yaşlarla doldu ve ayaklarına yatıp şefkat dolu bir sesle inlemeye başladı. Böylece Cerberus'u kandırabilen 3 kişiden birisi oldu. :) diğerlerine daha sonra değineceğiz zaten.


Orpheus yer altının kralı Hades ve eşi Persephone'yi bulana kadar yürüdü. Etrafı Elysium'un bahçelerine mi, yoksa Tartarus'un karanlığına mı gideceğini merak eden yüz binlerce ruh ile doluydu. Tüm ruhlar onun burada ne aradığını merak ediyordu.


Dolaşan hayaletler kalabalığını geçerek Hades ve Persephone'nin huzuruna çıktı. Etrafında biriken ölüler hayretle Orpheus'un teninin sıcaklığını hissederek onu dokunmaya çalışıyorlardı. Orpheus ürktü fakat çekilmedi. "Onu rahat bırakın!" dedi Hades.  Orpheus Tanrı'ya teşekkürlerini sundu. Sonra şu sözleri söyledi:
"Ey biz yaşayanların bir gün mutlaka yanına geleceği yeraltı tanrıları, kulak verin söyleyeceklerime çünkü hepsi gerçektir. buraya ne size Tartaros'un sırlarını söylemeye ne de kapıdaki üç başlı köpeğe gücümü göstermeye geldim. Karımı aramak için buradayım. Hayatının baharında zehirli bir yılanın ısırığıyla nihai bir sona vardı ömrü. Beni buraya aşkım getirdi. Aşk ki, yeryüzünde yaşayan herkes üzerinde gücü olan bir tanrıdır ve eğer eski gelenekler doğruyu söylüyorsa burada da hükmü olmalı onun. Bu dehşet ülkesi, sessizliğin ve yaratılmamışların bu krallığı adına sizlere yalvarıyorum, Eurydice'nin kopan yaşam bağını tekrar birleştirin. Sizler bizim kaderimizsiniz. er ya da geç sizin ülkenize geleceğiz. Vadesini doldurduğundan karım da bu kanuna uyacak ve size ait olacak. Ama o zamana kadar, size yalvarırım onu bana bağışlayın. Kabul etmezseniz de tek başıma dönemem. O zaman ikimizin de ölümü olur zaferiniz.  (Kaynak:Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi: Thomas Bulfince)

Zaten Orpheus ölüler diyarına adımını atar atmaz Orpheus'un ne için geldiğini anlamıştı Hades çünkü o bir Tanrı'ydı. Persephone soğuk bir kahkaha attı. "Onu geri alabileceğini de nereden çıkardın?" dedi. Orpheus: "Onsuz yaşayamam. Bu korkunç bir hata olmalı." dedi. Hades ve Persephone başını iki yana salladılar. "Hata değildi." dedi Hades."Bize bir şarkı mı çalacaksın?"
Böylece Orpheus şarkısını çalmaya başladı.


O dokunaklı ezgileri söylerken hayaletler bile gözyaşı dökmüştü. Tantalus bile susuzluğuna rağmen su aramayı bırakmıştı, İksion'un çarkı bile durdu. Akbabalar devin karaciğerini yemeyi kesti. Danaos'un kızları kalburdan su geçirme işlerine ara verdi, hatta Sisyphos bile taşıdığı kayanın üzerine oturup Orpheus'u dinlemeye başladı.
(Bu kişilerin kim olduklarını Orpheus konu başlığının en altında kısaca değineceğim fakat çok da önemli değil. Yalnızca suçları yüzünden cezalandırılan kişiler olduğunu bilin şimdilik. )


Bu arada bu cümleleri Thomas Bullfince'in kitabından aynen aldım ve Neil Gaiman'ın da aynı cümleleri kullandığını görünce şaşırıyorum doğrusu. ya aynı kaynağı kullanıyoruz ya da bu kaynak Neil Gaiman'ın etkisinde yazılmış. :P)

Herneyse hikayeyi fazla dağıtmayalım.

Yeraltında istisnasız her varlık ağlayana kadar Orpheus şarkısına devam etti. Sonunda dayanamayan Persephone: "Furia'ları bile ağlattın Orpheus. Bu görülmüş bir şey değildir. Bu yüzden seni asla bağışlamayacaklar" dedi. Müzikten Hades bile etkilenmişti. Persephone'yi geri vermeye razı olmasa bile Orpheus yeraltının düzenini bozuyordu. "Genellikle gerçekleşmiş bir şeyi geri döndürmeyiz. Bu ister bir iş olsun, ister bir ölüm. Bu konuda tek bir istisna yapacağız. Fakat bazı kurallar var." 

Kurallar her zaman vardır.

"Yeryüzüne çıkana kadar bir kez bile olsun arkana dönüp bakmayacaksın. Sen önden gideceksin, Eurydice peşinden gelecek. Arkana bir kez olsun dönüp bakarsan karını sonsuza dek kaybedeceksin. Anlaştık mı?" dedi Hades. "Anlaştık." dedi Orpheus. "Şimdi git. Eurydice arkanda olacak." dedi Hades.

Böylece Orpheus yürümeye başladı. Ruhlar ona yol açıyordu. Önce Hades ve Persephone'nin sarayından çıktı. Charon onu Styx'in karşısına geçirdi tekrar. Eurydice o kadar hafifti ki, Orpheus bota binip binmediğini anlayamadı. Yeryüzüne ulaşabilmesi için günlerce yürümesi gerekliydi. İlk başlarda arkasına bakmasa da yol aldıkça arkasına bakmak için karşı koyulmaz bir istek duydu Orpheus. Arkasından gelen hiç bir ses duymuyordu. Ne bir ayak sesi, ne bir sürtünme. Bu sessizlik onun içini kemiriyordu. Hades'in kendine kötü bir oyun oynadığından şüphelenmeye başladı ama yine de kendini tuttu. Yeryüzünün ilk ışıklarını görene kadar yürümeye devam etti. En sonunda incecik bir güneş ışığı gördü ve çıkışa geldiğini anladı. Orpheus bir ses duyabilmek için kulak kesildi fakat hala tek duyabildiği kendi ayak sesi, sarkıtların damlaması ve kendi peleriniydi. Tek başına olduğu şüphesi içten içe onu kemirmişti. Yer altı dünyasından bir kez yalnız başına ayrılırsa bir daha geri dönemeyeceğini biliyordu.ve dayanamadı. Arkasına baktı.

Eurydice'ın ruhu görülmeyen güçler tarafından geriye çekildi. Eurydice sonsuza dek gitmişti ve Orpheus'un artık yapabileceği hiç birşey yoktu. 

:(

Hikayenin sonu maalesef bu da değil. Geri dönmeye çalıştıysa da Charon onun dönmesine izin vermemiş. Orpheus yedi gün yedi gece boyunca hiç bir şey yiyip içmeden yeraltı dünyasının girişinde beklemiş fakat hiç bir şey olmamış. Sonra acı içinde yeraltı tanrısının güçlerinin zalimliğini suçlamış. Şarkılarıyla dağlara ve kayalıklara yakınmış. O günden sonra bu talihsizliğini aklında sürekli yaşatarak tüm kadınlardan uzak durdu. Eurydice'nin Dionyssos'a tapan arkadaşları ise Orpheus'un arkasına dönüp bakmasına kızgınlık içerisindelermiş. Orpheus'un daha sonradan hiç bir kadınla birlikte olmaması ayrıca rakibi ve tam zıddı olan Apollon'a tapması Dionyssos'un dikkatini çekmiş ve onu iyice sinirlendirmiş. Yaşadığı mağarada onu bulmuş ve mainadları oraya göndermiş. Mainad'ları hatırlıyorsunuz değil mi? (Bkz:Olimpos ve Kahramanları-I) Sarhoşluk ve delilik nöbeti içerisinde olan mainad'ların çığlıkları o kadar yüksekmiş ki Orpheus'un müziğini duymamışlar. Çıldıran kadınlar Orpheus'u paramparça etmişler. Başını ve lirini ise Hebrus nehrine fırlatmışlar.


Orpheus'un suda yüzen başı hala acıklı bir şarkı mırıldanıyor, nehir kıyıları ağlamaklı bir senfoni ile ona karşılık veriyordu. Musa'lar (Muse diye geçiyor fakat İlyada'da bile Musa diye çevrilmiş.) Orpheus'un vücudunun parçalarını bulup onu Libethra'ya gömmüşler. Onun mezarı başındakiler kadar tatlı şakıyan bülbüller olmadığı söylenir. Orpheus'un hikayesi Alexander Pope'a Ode for St. Cecilia's Day şiiri için ilham vermiştir. Aşağıdaki dörtlük hikayenin sonunu anlatıyor. Aslını dinlemek isteyenler için :

 http://www.youtube.com/watch?v=3mj2-bmUvFQ (4.03'te başlıyor.)
http://allpoetry.com/poem/8448553-Ode_on_St._Cecilias_Day-by-Alexander_Pope (6.dörtlük)

Ama erken, çok erken çevirdi aşık gözlerini;
Ve kız tekrar düştü, tekrar öldü, öldü!
Ne yapacaksınız şimdi ölümcül kız kardeşler?
Suç sende değildi, eğer suç değilse sevmek.
Şimdi yüksek dağların altında,
Çağlayanların yanı başında,
Ya da Hebrus'un dolaştığı yerlerde,
Dolambaçlı yollarda,
Yapayalnız, inliyor,
Ve hayaletini çağırıyor,
Sonsuza dek, sonsuza dek kayıp!
Şimdi çevrili etrafı Furia'larla,
Çaresiz, aklı karışık,
Üşüyor, heyecanlanıyor,
Rhodope'nin karları arasında.
Bak, uçuyor çöller üzerinde rüzgarlar gibi vahşi;
Dinle! Haimos yankılanıyor Bakkha'ların çığlıklarıyla,
Ah, bak, ölüyor!
Ama ölümünde bile Eurydice'nin şarkısını söylüyor,
Eurydice dilinde titriyor onun
Eurydice, ormanlar
Eurydice, yağmurlar,
Eurydice diye çınlıyor kayalar ve oyuk dağlar.


Böylece hikayemiz sonlanıyor. Orpheus ölünce ne olduğu ise belirsiz. Bazı kaynaklarda Eurydice'ye kavuştuğu yazsa da bazı kaynaklarda Hades'le yaptığı anlaşma yüzünden bir daha Eurydice'ye kavuşamadığını söylüyor. Gelin hep beraber sonunun iyi bittiğine inanalım olmaz mı? :) Bunun en farklı yorumunu Neil Gaiman yapmış. Bir okuyun bence. Unutmayın: Fabllar ve Yansımalar'da. Fakat oradaki her karakteri tanımak için üşenmeyin ilkinden itibaren başlayın. Fabllar ve Yansımalar 6.kitap çünkü.

Bu arada daha bu yazıyı yazmadan önce geçen gün Ankara'dayken Milli Kütüphane'ye gelmeden önce şunu gördüm. Resmini çektim.


Sonra neden ait olduğu topraklara geri dönmüş diye araştırdım. Çünkü şu anki mezarı Bulgaristan'da:


Hatırlarsanız ölünce kafası Hebrus nehrinden karşıya  kadar sürüklenmiş. Hebrus nehri de Bulgaristan'ın orada. Mezarı da orada zaten.


Çok garip. Onca araştırmamda Orpheus'un Türkiye ile olan herhangi bir bağlantısını göremedim. Haberlere bakarsanız Orpheus mozaiği şu anda İstanbul Arkeoloji müzesinde sergilenmekte de olsa restorasyonu bitince Şanlı Urfa'ya gönderilecekmiş. ( Kaynak: http://www.cnnturk.com/2012/turkiye/12/08/orpheus.mozaigini.ertugrul.gunay.tanitti/687780.0/index.html ) Tabii bu benim kafamda neden Urfa? diye bir soru oluşturdu. Bunu araştırırken bir yerde şöyle bir şey okudum: Orpheus'un müzik eğitimi aldığı yer Urfa'ymış. Eski zamanlarda Urfa'da müzik çok büyük önem taşıyormuş. Urfa ismini de Orpheus'un bozulmasıyla almış. Türkçe kaynaklarda Orpheus, Orfe olarak yazılıyor.

Doğrudur demiyorum. Fakat ilginç olduğunu kabul edelim. Bu konuda daha çok bilgisi olan varsa beni aydınlatsın lütfen. :) 

Orpheus Mozaiği'nin Şanlıurfa yakınlarındaki tarihi Roma kenti Edessa'da bir binanın yer dekorunda kullanıldığı tahmin ediliyor. 

Haberdeki bu cümle beni daha çok tatmin etti açıkçası.

İşte böyle... 

Şimdi söz verdiğim gibi çok kısaca Tantalus, İksion, Danaos ve Sisyphos'un kim olduğuna bakalım. Bu insanlar Yunanistan'ın klasik anti kahramanları.

İksion: Selanik Lapitlerinin Kralı İxion, dolandırıcı ve güvenilmez biriydi. Eioneus'un kızı Dia'yla evlenmek üzere onu kaçırır ve başlık parasını kızın babasına düğüne geldiğinde vermeyi kabul eder, fakat başlık parası o kadar yüksektir ki İxion Eioneus için zalim bir tuzak hazırlar. Sarayın yakınlarında bir çukur kazar ve içini odunla doldurarak yakar. Hiç birşeyden şüphelenmeyen Eioneus'u da içine iter. Bu rezaletin ardından İxion akrabasını öldürmek suçundan tüm ölümlüler tarafından dışlanır. Çünkü konukseverlik eski zamanlarda çok önemli bir yer tutardı. Konuğuna saygısızlık edenlere çok büyük cezalar verilirdi. Ancak bir nedenle Zeus ona acır ve Olympos dağında bir ziyafete davet eder. İxion Tanrıların arasında bile terbiye sınırlarını aşar ve Zeus'un eşi olan Hera'yı taciz etmeye çalışır. Zeus karısının namusuna göz dikmekle suçladığı İxion'u sonsuza kadar dönen bir tekere bağlayarak cezalandırır.


Sisyphos: Yeryüzünde işlediği suçlardan dolayı bunlara akrabalarını da öldürmek dahil yeraltına sürülür(ölmeden). Yeraltında fanilik tanrısı Thanatos'u zincire vurmaya çalışır. Karısına ölünce kendini usulüne uygun gömmemesini emreder. Gerçekten öldüğü zaman karısı onu usülüne göre gömmez. Usülsüzlüğü sevmeyen Hades ise onun usülüne göre gömülmesinden emin olmak ister ve Sisyphos'u yeryüzüne gönderir. Sisyphos yer altına geri gelmeyi reddeder. Kendisini ölümsüz kılmayı başarabiliceğini sanması yüzünden cezalandırılır ve çok ağır bir kayayı bir dağın tepesine çıkarmakla yükümlendirilir. Tam çıkarmak üzereyken onu rahatsız eden kuşlar yüzünden kayayı en aşağı düşürür ve bu sonsuza dek böyle sürer.



Tantalus: Zeus'un oğullarından biri. Zeus'un oğlu olduğu için sık sık Tanrı'lar arasındaki ziyafete katılırdı. Ölü oğlundan yaptığı iğrenç bir yemeği Tanrı'lara sunarak onları çok kızdırdı. Böylece sonsuza kadar uzanabileceği bir yerde duran nefis meyveler olmasına rağmen aç ve susuz kalarak cezalandırıldı.


Danaus'un kızları: Baba Danaus zorla evlendirilen kızlarının hepsine bir iğne vererek kızlarına kocalarını öldürmelerini emreder. Kızlarının biri dışında hepsi bu emri yerine getirir ve ölümlerinden sonra altı delik bir kazana sonsuza dek su doldurmakla cezalandırılırlar.


Tityos: Leto'ya (Artemis ve Apollon'un annesi, babaları ise Zeus) tecavüz etmeye çalışan Tityos, çocukları Artemis ve Apollon tarafından katledilir. Ölen Tityos'u Zeus bir taşa bağlar ve bir kartal (Zeus'un simgesi) her gün gelerek ciğerini yer. Her gece Tityos'un yaraları iyileşir fakat her gün kartal geri gelecektir. Bu ceza aynı ateşi Tanrı'lardan çalarak insanlara götüren Titan Prometheus'a verdiği cezaya benzemektedir.



Böylelikle Yunan mitolojisindeki anti-kahramanlardan bazılarına da bir göz atmış olduk ;)

Bu hikayeyi beğenmediyseniz eğer diğerlerini biraz daha eğlenceli bulabilirsiniz çünkü sırada vurup kıranlar var :) Sonuçta herkes trajediyi sevmiyor olabilir ama mitolojiyle trajedi çok iç içe... Sıradaa Perseus var.!

Perseus


Yunan kahramanlarının en büyüklerinden biri olan Perseus, Zeus'la Argos Kralı Akrisius'un kızları Danae'nin oğludur. Efsaneye göre Zeus Danae'nin yanına altın bir duş olarak sızar ve onu baştan çıkarır. Aşağıdaki resimde Zeus ve altınlara dikkat edelim.



Bir kehanete göre Akrisius'u kızının oğlu öldürecektir ve bu yüzden Akrisius, Perseus ve annesini bir sandığa kilitleyip onları denize atar. Öldürmeye yüreği el vermemiş olsa gerek.. Sandık Seriphos adasına kadar ulaşır. Nedense ben bu yer ve yol konularına çok takılıyorum.

Sanki herşey çok mantıklıymış gibi :D Şuna bir bakalım.























Arada yaklaşık 90 kilometre falan var. Batmamaları bir yana sandığın hava aldığını da düşünüyoruz tabi üstü delik olsun :P anne 50 kilo Perseus ise 3 kilo olsun. Sandık da bir 20 kilo olsa. 73 kilo ile saatte 3 kilometre yol alsalar ki insanın yürüme hızı 5, 30 saat aç susuz yaşamak için normal bir süre değil mi? Demek ki neymiş adamlar bol keseden sıkış yapmıyorlarmış. Hiç olmazsa mitolojilerde mantıklı kısımlar da var diyelim ve yılan saçlı Medusa'dan bahsedelim :P İyiymiş...

Seriphos adasında, kral Polydectes tarafından kurtarılmış Perseus ve annesi. Perseus'u da kral Polydectes büyütmüş. Bu noktadan sonra yaptığım araştırmalar beni fazla tatmin etmedi çünkü her kaynakta ayrı bir şey yazıyor. Çok fazla versiyonu var. Yine de bunları düzenlemeye çalıştım.

Kral Polydectes'e ihtiyatsızca övünen Perseus, üç canavar Gorgonlardan birinin kafasını keseceğini söyler. Polydektes ise onun bu şişinmesine dayanak göstermesini isteyince insanları taşa çeviren ve Polydektes'in krallığına bela olan Medusa'yı öldürmeye karar verir çünkü Gorgon'lar arasında yalnızca Medusa ölümlüdür. Diğer iki kardeş ise ölümsüzdür.

Size bunları da anlatırken vikipedi'yi de kontrol ediyorum gözümden kaçan bir şey var mı diye şuana kadar olmamıştı fakat Medusa hakkında vikipedi'ye yazan arkadaş o kadar güzel yazmış ki kaynak bile göstermiş. O yüzden yazan arkadaşa teşekkür edip sizi bu bilgilerle baş başa bırakıyorum.

-Alıntı Başlangıcı-

Kainatın, Tanrılar tarafından bölüşüldüğü çağlarda, Medusa adında güzelliğiyle herkesi kıskandıran, aynı zamanda bütün tanrıları kendisine aşık eden bir kız yaşarmış. Medusa o kadar güzel bir kızmış ki yeryüzünde güzelliğiyle ona rakip olabilecek başka bir kadın bulmak mümkün değilmiş. Bu yüzden derlermiş ki; yeryüzünde bütün kadınlar bu güzelliği yüzünden Medusa'yı kıskanırmış. İşte bu güzel Medusa kendisine Tanrılara adamış ve iki kız kardeşi ile birlikte baş Tanrı Zeus'un en sevdiği kızı zeka Tanrıçası Athena'ya ait bir tapınakta yaşarmış. Phorkus ve Keto'nun kızları olan bu üç kız kardeşten Medusa'nın haricinde diğer ikisi ölümsüzmüş. Kendi tapınağında yaşayan bu güzel kızı gören Athena da kızın güzelliğinden etkilenmiş ama kendisini daha güzel ve çok daha zeki bulduğu için de pek fazla önemsememiş. Athena, Baştanrı Zeus'un kardeşi olan denizlerin efendisi büyük Poseidon ile birlikteymiş. Güçlü ve ölümsüz, büyük Tanrı Poseidon da Athena'nın tapınağında yaşayan bu güzeller güzeli kızın farkındaymış ama Athena'yla birlikte olduğu için gizliyormuş ona olan ilgisini. Bir gün Athena her şeyi bilen baş Tanrı Zeus'un izniyle öğrenmiş Poseidon'un,Medusa'ya karşı ilgisini. Poseidon bunu şiddetle reddetmiş ve Tanrıça Athena'ya da yeryüzü ve gökyüzünde ondan daha güzel ve alımlı hiçbir canlının olmadığı üzerine yeminler etmiş. Athena da Poseidon'un bu söylediklerine inanarak olayı çok fazla büyütmemiş.Poseidon Athena'ya öyle demiş demesine ancak yine de bir türlü çıkaramıyormuş aklından dünyalar güzeli Medusa'yı.
Medusa tutkusu yüzünden Poseidon aklını kaçıracak gibi oluyormuş. Sonunda denizlerin büyük tanrısı bu tutkusuna yenik düşmüş ve bir gün gizlice girdiği sevgilisi Athena'nın tapınağında, güzeller güzeli Medusa'ya zorla sahip olmuş. Dünyalar güzeli Medusa harap bir halde tapınakta kalmaya devam ediyormuş ama bu olayı Athena'nın duyması da fazla zaman almamış. Athena, güçlü Poseidon'un bu yaptığı karşısında kendisini aşağılanmış hissetmiş. Bu hissi önce derin bir kıskançlığa, sonra da büyük bir sinire dönüşmüş. Öyle hiddetlenmiş,öyle hiddetlenmiş ki Medusa'yı çok acı bir şekilde cezalandırmaya karar vermiş ve kendi kendine demiş ki "Öyle birden öldürmeyeceğim onu ve kardeşlerini, onlara da önce büyük acılar çektirmeliyim.Tıpkı benim çektiğim gibi."Ve bu sinirle Medusa ve kız kardeşlerini birer ifrite çevirivermiş. Dünyalar güzeli Medusa ve kız kardeşlerinin artık yüzleri o kadar çirkinmiş ki kimse bakmaya tahammül bile edemiyormuş. Medusa'nın gören herkesi bir mecnuna çeviren, en ufak bir yelde bile bütün telleri havalanan o güzelim saçlarının her bir teli bir yılana dönüşmüş. Bununla da yatışmayan Athena'nın siniri Medusa'ya yine de bakmaya çalışan herkesi o bakışların taşa çevirmesini sağlamış.

-Alıntı Sonu-


Bu noktaya kadar doğru, bundan sonrasını ben devralıyorum.

Athena Gorgon'lara o kadar öfkeliymiş ki Perseus'un onu öldürmek istediğini öğrenince ona yardım etmeye gönüllü olmuş. Çünkü ona verdiği cezalardan dolayı Poseidon ona o kadar kızgınmış ki onu direk kendi öldürmeyi göze alamamış. Zaten şuana kadar da hiç bir Tanrı'nın direkt olarak birini öldürdüğüne şahit olmadık. Yalnızca ceza veriyorlar veya öldürmek için birilerini gönderiyorlar.

Zeus'un çok sevdiği oğlu için Hermes de yardıma koşmuş. Perseus Medusa'yı nerede bulabileceğini bile bilmemekteymiş. Hermes ona Gorgon'ların mağarasını koruyan üç Graia'dan bahsetmiş. Üç kızkardeş olan Graia'nın paylaştıkları tek bir göz ve tek bir dişleri varmış. Hızlı seyahat edebilmesi için ona kanatlı sandaletlerinin aynısından veren Hermes Graia'ların mağarasının yerini de söylemiş. Athena ise bu yolculuğunda ona yardımcı olması için Hades'in görünmezlik miğferini ve kalkanını Perseus'a vermiş. Graia'ların mağarasına girerek tek gözlerini çalan Perseus, Graia'ları sahip oldukları tek gözü yok etmekle tehdit ederek Gorgon'ların mağarasının yerini öğrenmeyi başarmış. 



Bu şekilde Gorgon'ların mağarasının yerini öğrenen Perseus yola koyulmuş. Hermes'in sandaletleriyle birlikte oraya gitmesi çok da uzun sürmemiş. Hades'in görünmezlik miğferini de takan Perseus mağaranın girişinde çıt bile çıkartmamaya dikkat ederek Medusa'ya yaklaşmış. İlerledikçe taşa dönüşen savaşçı heykellerini görmüş. Yüzlerinde korkunç bir dehşetin ifadesi varmış. Sonra Medusa'yla göz göze gelmemesi gerektiğini hatırlamış ve mağaranın loş ışığında Athena'nın kalkanının yansımasına bakarak ilerlemeye devam etmiş. Medusa'yı uyurken bulmuş. Uyuyan Medusa'nın boynunu kesebilmek için kılıcını savuran Perseus, Medusa'yı ıskalamış çünkü kalkanının yansımasından baktığı için mesafeyi tam kestirememiş. Kılıç Medusa'nın o kadar yakınından geçmiş ki rüzgarını hissederek hemen uyanmış ve neler olduğunu anlamaya çalışmış. Orada biri olduğundan eminmiş fakat Perseus'u Hades'in miğferi yüzünden görememiş. Medusa Perseus'u ararken ikinci bir fırsat kollayan Perseus kılıcını tekrar salladığında Medusa'nın kafasını kesmeyi başarmış. Bu şekilde Medusa'yı öldürmüş.

Şimdi size Floransa'da Medici Kalesinin önünde bulunan bir heykeli göstereceğim. Biz gittiğimiz sırada kim olduğunu anlamamıştık fakat yaptığım bu araştırmadan sonra gayet iyi anladım. Demek ki neymiş çok gezen değil çok okuyan bilirmiş... Ya... Umarım siz de bir gün gitme şansı bulursunuz. Gerçekten çok güzel yerler...Gidip de bu heykeli görürseniz eğer beni hatırlayın :P


Kim bu? :P

Rönesans'ın başladığı şehir olan Floransa o kadar mitolojiyle iç içe ki anlatamam. Ancak bir dükkandan çektiğimiz resimleri gösterirsem anlarsınız. Bu arada Romalıların Yunan Tanrı'larını aynen alıp isimlerini değiştirmelerini sonra tartışacağız. Bir ipucu vereyim. Ares-Mars? Aphrodite-Venüs? Hera-Juno? vs vs...



Resimdeki Poseidon'u bulun :P

Alttan ikinci raf sol taraf mı dediniz? Ne çabuk? :(


Hazır Medusa'dan bahsetmişken şansınıza bakın bu haftaki Penguen'den Selçuk Erdem ne çizmiş?


Seviyorum bu adamı ya. Neyse, bu kadar ara yeter :) Hikayemize devam edelim. 

Perseus Medusa'nın başını kestikten sonra onu Athena'nın verdiği deriden bir kılıfa koyarak yanına almış. Bu arada kaynaklara göre farklılık gösteriyor fakat Medusa öldüğü zaman Poseidon'dan hamileymiş ve Pegasus bu şekilde oluşmuş. (bazı kaynaklarda kafasındaki yaradan damlayan kanlardan oluştuğu yazıyor.) Perseus eve dönüş yolunda Pegasus'un yardımıyla ilerlerken bir taşa bağlı olan ve kurban edilmek üzere olan Andromeda ile karşılaşır.


Kaynakların görüş ayrılıklarından birisi de burada. Bazıları Hermes'in sandaletleriyle kurtardığını bazıları ise Pegasus'la kurtardığını söylüyor. Ben Pegasus'u tercih ettim. Peki Andromeda neden kurban edilmektedir? Kral Cepheus'un karısı Cassiopeia kızının (Andromeda) güzelliğiyle o kadar fazla övünür ki Andromeda'nın deniz perilerinden bile daha güzel olduğunu söyler durur. Bu hareketlere çok kızan Poseidon kralı dehşete boğmak için bir deniz canavarı göndermiştir ve söz konusu canavar yalnızca Andromeda kurban verilirse tatmin olacaktır. Tam bu sırada Perseus Medusa'nın başını kullanarak canavarı taşa dönüştürür ve Andromeda'yı kurtarır. Andromeda'ya aşık olur ve ona evlenme teklif eder. Fakat Andromeda'nın ona aşık olan amcası, bir birlikle Perseus'un üstüne yürür ve bu savaşta Andromeda ölecek, Perseus ise Medusa'nın başını tekrar kullanmak zorunda kalacaktır.



Andromeda'nın üzüntüsüyle Perseus Seriphos adalarındaki evine döner. Geri döndüğünde ise Polydectes'i zalim bir kral olarak bulur. Polydectes Perseus'un annesi Danae'ye aşık olmuştur ve onu kendisiyle evlenmeye ikna etmeye çalışmaktadır. Perseus'un adadan ayrılması ise oldukça işine gelmiştir. Fırsatçı bir adammış kendisi. Danae Polydectes'in zulümünden kurtulmak için Athena'nın tapınağına sığınır. Polydectes ise tapınağı kuşatacaktır. Geri döndüğünde karşılaştığı manzaraya çok öfkelenen Perseus, Polydectes'in sarayını basaar veee....


Annesini kurtarmak için kafayı son kez kullanmak zorunda kalır. Polydectes'in ölümü de bu şekilde olmuştur. Bu insanlar niye çıplak yahu? :D
Bu olaydan sonra Athena Medusa'nın başını ve kalkanını geri almak için Perseus'un yanına gider. Medusa'nın başını alarak kalkanının önüne iliştirir.


Bu kalkan Floransa'daki Uffuzi galerisinde bulunuyor. Orada fotoğraf çekmek yasaktı o yüzden bunu google'da buldum=)  (http://www.uffizi.org/ -İlgisi olana)

Perseus'un hikayesi burada sonlanmıyor arkadaşlar. Burası çok ilginç ve biraz saçma ama yine de anlatmadan edemeyeceğim. Perseus'un ünü Yunanistan'ın her yerinde yayılmıştır ve Argos'taki bir olimpiyata davet edilir. En popüler spor olan disk atmada yarışacaktır. Sıra ona geldiğinde diski o kadar uzağa fırlatır ki disk bir seyircinin ölümüne neden olur. Ölen kişi ise eskiden Perseus ve annesini sandığa kilitleyip suya atan Akrisius'tur. Böylece Akrisius hakkındaki kehanet de doğrulanır.


Hikayemizde boşluk kalmaması için herşeyi araştırıyorum :) Şimdi ise Perseus'a sonunda ne olduğunu öğrenelim. Andromeda'nın aşkını unutamayan Perseus onun ölümüyle artık hiç bir şeyden mutlu olamaz hale gelmiştir ve onu kurtarmak için her yolu dener. Andromeda öldüğü için onu kurtarmak için Kaderin kız kardeşlerine başvurmak için yola çıkar. Kaderin kız kardeşleri yazılmış olan bir kaderi bozma ve zamanı geri alabilme güçlerine sahiptirler. Tanrı'ların kaderlerini bile bu üç kız kardeş yazmaktadır. Perseus onların yaşadıkları tapınağa ulaşır. Fakat tapınağın içinde su dolu bir havuz olan bir odada mahsur kalır ve orada can verecektir. God of War severler bu sahneyi hatırladınız mı? (Sadece 1.10 a kadar olan kısmı önemli)


Tabiiki izlediğimiz kısa sahnede sadece ilk 1 dakika 10 saniye önemli söylediklerine dikkat edin. Gerisi oyunun senaristinin God of War'a uyarlaması... Oyunun senaristinin aslında ne kadar araştırmacı olduğunu gördünüz değil mi? Oyunun başarısı birazda olsa mitolojiye paralel ilerlemesinden kaynaklanıyor olabilir mi? Neden olmasın :)
Yani Perseus'un ölümü de kaderin kız kardeşlerini ararken bir odada mahsur kalmasıyla olacaktır. Eğer Perseus'u çok sevdiyseniz şu filmi de izleyin. 


Ayrıca filmi izlerken aa sen böyle anlatmıştın ama bu filmde böyle demeyin. Mitolojide bir mit'in çok değişik versiyonları bulunuyor ve ben de bir kaç kaynaktan birden araştırıp bana mantıklı gelen şekilde düzenleyip size sunuyorum. Mutlaka farklılıklar olacaktır ;)

Böylecee Perseus'u da bitirdik. :) Bu noktaya kadar yalnızca iki karakteri incelememize rağmen yazı oldukça uzun sürdü. Aslında daha bir sürü şeyden bahsetmek istiyorum ama kitaplar dolusu yazısı sizleri fazla sıkmadan anlatmam gerek değil mi? :) Yazımın ikinci kısmında son olarak Herakles'ten bahsedip bitireceğim. Eğer beğendiyseniz belki üçüncü kısmı da çıkabilir yazımın neden olmasın :) Çünkü daha Truva savaşına, Odysseia'ya, Argonat'lara, Bellerephon'a (ki olay Türkiye'de geçiyor.), Thesus'a hiç giremedim. Yazımın üçüncü kısmında da bunlardan bahsederim. Hem size de nefes alacak bir zaman veririm. Bir anda hepsini anlatırsak mitolojiden sıkılırsınız. Hem içiniz dışınız mitoloji oldu farkındayım. :) Olsun yine de eğlenceli bence :) O zaman geçelim bu yazının son kahramanına.

Herakles


Herakles veya Romalıların bize tanıttığı adıyla Hercules. Herakles, Zeus ve Alcmene'nin oğullarıdır. Alcmene'den ilk yazımızda bahsetmiştim. Hani kocası kılığına girerek kandırıyordu hatırladınız mı? Hera her zaman olduğu gibi Zeus'un ölümlülerden olan çocuklarını kıskanır ve Herakles henüz bir bebekken iki yılanı onu öldürmesi için gönderir. Fakat Herakles kıkır kıkır gülerek iki yılanla oynadığını zannederek onları nefessiz bırakır.


Bunu gören Hera onu oracıkta paramparça etmek istemiş fakat Zeus'un öfkesinden çekindiği için onu öldürmenin başka yollarını aramıştır. Herakles büyüdüğünde dünya üzerinde bulunan en güçlü adamdı. Onu yenebilecek herhangi bir güç bulunmuyordu ve Hera bunları gördükçe Herakles'e olan öfkesi artıyordu. Yaşadığı bölgede herkes Herakles'in ününü duymuş ve onu görenler ise hayran olmaktan kendisini alamazmış. Herakles, Thebai Kralı Creon'un kızı Megara ile evlendi ve bu evlilikten 3 tane çocukları oldu. Herakles için her şey iyi gidiyordu. Taa ki Hera artık dayanamayana kadar. Hera, Zeus'un onu gözlemediği bir zamanda Herakles'in hizmetçisi kılığına girerek eve sızmayı başardı ve Herakles'in içkisine bir zehir katarak onun delirmesine neden oldu. Herakles zehirin etkisiyle anlamsız bir öfke nöbeti içine girmişti ve bu öfke nöbetinde ne yaptığını bilmeden eşini ve üç çocuğunu öldürdü. 

Zeus'un yanına dönen Hera "Oğluna bak, acınacak halde" dedi. Herakles'in aklı başına geldiğinde ise teselli edilemez haldeydi.  Kendine gelir gelmez derhal Zeus'un tapınağına gidip yalvarmaya başladı: "Zeus, bana neler oldu bilmiyorum. Yaptıklarımı geri alamayacağımı biliyorum. Af dilemeye bile yüzüm yok. Artık yaşamayı bile haketmiyorum." dedi. Zeus ise kendi oğluna acımıştı. Gök gürültüsünü andıran sesi tapınakta yankılandı ve "Kral Eurystheus'a git ve onun vereceği görevleri eksiksiz yerine getir. Kolay olmayacaktır ve kaybettiklerini geri getirmeyecektir fakat işlediğin suçun cezasını çekmiş olacaksın." dedi. Herakles hemen yola koyuldu ve Miken kralı Eurystheus'un yanına gitti. Kral Eurystheus onu cezalandırmak için başarılması imkansız gibi gözüken on iki görev verecektir. Verdiği görevler arasında korkunç canavarları öldürmek, krala ganimetler getirmek ve her biri birbirinden zor ve her seferinde bir öncekinden daha uzun bir yolculuğa çıkmasını gerektirecek başka görevler vardı. İlk görevi oradan fazla uzakta olmayan Nemea aslanını öldürmekti.

I. Nemea Aslanı

Bulunduğu yere çok uzak olmayan Nemea bölgesinde korkunç bir aslan yaşamaktaydı ve bu aslan halkın başına çok büyük belalar açmaktaydı. Karnı acıktıkça saldırır, yakaladığı insanları yerdi. Bu yüzden Kral Eurystheus ilk olarak bu beladan kurtulmak istemişti. Daha önce nice savaşçılar aslanı yenmeye çalıştıysa da bunu başaramamıştı. Nemea'ya ulaşan Herakles hiç dinlenmeden aslanın yaşadığı mağaranın yerini öğrendi ve karşılaştığı bir tüccar: "Daha önceden onu öldürmeye gidenler derisine ne silah ne mızrak ne de ok işletemediler. Onu herhangi bir silah kullanarak öldürmek imkansız." dedi. Herakles ise "O zaman ben de herhangi bir silah kullanmam." dedi ve kimsenin gitmeye cesaret edemediği aslanın mağarasına doğru yol almaya başladı. Arkasından bağıran tüccar: "Adın ne? Bari kimin için cenaze düzenleyeceğimizi bilelim." dedi. "Herakles" yanıtını aldı. Mağaraya vardığında aslan Herakles'in kokusunu almış ve saldırmaya hazır halde beklemekteydi. Üstüne atılan aslanı ustalıkla savuşturan Herakles arkasından kılıcı saplamaya çalıştığında tüccarın doğru söylediğini anladı ve silahını bir kenara attı. Aslan ikinci sefer Herakles'in üstüne atladı ve onu ısırmak için sivri dişlerini gösterdi. Aslanı boynundan yakalayan Herakles, dünyanın en güçlü adamı, aslanı yakalayarak havada çevirdi ve yere vurdu, sersemleyen aslanı boğarak öldürdü. Kimsenin yanına bile yaklaşamadığı yaratığı çıplak elleriyle öldürmüştü.


Sırtladığı canavarı kralın sarayına kadar geri taşıdı ve kralın ayaklarının dibine fırlattı. "Onunla ne yapmamı istersin?" diye sordu krala. Aslanı bu kadar çabuk öldürmesini beklemeyen kral hayretler içerisindeydi. Aslanın ölüsü bile kralı korkutmaya yetmişti. "Ne istersen yap, yeter ki şunu önümden kaldır." dedi Kral Eurystheus. Herakles hayvanın derisini yüzüp onu bir zırh olarak kullanmaya karar verdi fakat ne yaptıysa hayvanın derisini yüzemedi. Bilgelik Tanrıçası Athena bu noktada yardımına koştu ve, derisini yalnızca kendi pençesiyle yüzebileceğini anlattı Herakles'e. Herakles de aslanın pençesini kullanarak dersini yüzdü ve en çok bilinen Herakles motifine dönüştü :)

II. Hydra

Bir sonraki görevin çok başlı Hydra diye duyurdu kral Eurystheus etkinlenmiş fakat tatmin olmamış bir ifadeyle. Bu görev için canavarın yaşadığı yere, Lerna'ya gitmesi gerekiyordu. Herakles görevi kabul etti ve durup dinlenmeden yola koyuldu. Yürümeye başlayalı birkaç gün olmuştu ki yanında birisi arabayla durdu. Bu İolaos adındaki bir gençti. "İzin ver seni gideceğin yere kadar götüreyim." dedi. "Hayır. Bu görev benim sorumluluğumda seni tehlikeye atmak istemem." diye yanıtladı Herakles. "Biliyorum ama tüm kalbimle yardım etmek istiyorum." dedi İolaos. İkna olan Herakles arabaya bindi. Canavarın yaşadığı bataklığa geldiler ve orada bir mağara buldular. Herakles canavarın mağarada uyuduğundan emindi. Onunla savaşmak için mağaranın içine yanan odun parçaları fırlattı. Anında uyanan yaratık tüm hızıyla Herakles'e doğru yaklaşmaya başladı. O kadar çok başlıydı ki Herakles bir bakışta hepsini göremedi. Her bir baş zehirli dillerini dışarı doğru uzatmaktaydı ve canavarın gövdesi yılan gibi uzundu. Bir ısırık bile ölüm demekti. Canavara gözükmeden saldırmanın hiç bir yolu yoktu. Genç İolaos kendi üzerine gelen kafaları savuşturmakla meşguldü. Hırsla canavarın üstüne atılan Herakles kafalardan 2'sini bir hamlede kesti ve kestiği yerden 4 kafa çıktığını gördü. Daha hızlı kesmesi gerektiğini düşünerek 4 kafayı daha kesti fakat kafalar çıkmaya devam ediyordu. Sinirle bir çok kafa daha kesti Herakles fakat hepsinin yerine daha fazla kafa çıkıyordu. Canavarı öldürmek imkansız gibiydi. İolaos'ta durumun farkına varmış umutsuzca kalkanıyla canavarı savuşturuyordu. O anda Herakles'in aklına bir fikir geldi. Kalkanını kaldırarak yerden bir odun aldı ve onu yaktı. Bir başı kestikten sonra hemen onu ateşle dağladı. Kafaların çıkmasını engellemişti. İolaos'un yanına giderek odunu verdi ve sırt sırta yaratığa saldırmaya başladılar. Herakles kafaları kesiyor İolaos da dağlıyordu. Bu şekilde yaratığı öldürmeyi başardılar.


Size ilk bölümde bahsettiğim ve arada alıntılara yer verdiğim "Yunan Mitolojisi" adlı kitaptan

Canavarın başlarından birini kralın sarayına geri götürdüler ve kral üçüncü görevi açıkladı. İolaos'a teşekkür ettikten sonra bir sonraki görevi için yola çıktı.

III. Altın Boynuzlu Geyik

Herakles tam bir yıl bir gün boyunca takip ettiği geyiği sonunda bulmayı başardı. Tanrıça Artemis'e adanmış olan bu geyiğin iki tane uzun ve çatallı altın boynuzu vardı. Bu boynuzlar onu geyiklerin en güzeli kılıyordu.  Geyiğin ismi Kyreneia'ydı. Geyiği bir su kıyısında sıkıştırdı ve ağır adımlarla ona yaklaştı. Geyik ise can havliyle kendini suya atmıştı. Herakles'in görevi bu geyiği canlı olarak geri getirmekti. Zaten geyik Tanrıça Artemis'e ait olduğu için onu öldürmek saygısızlık olurdu. Herakles de suya atlayarak geyiğin peşinden yüzmeye başladı. Yarı yola geldiğinde geyik karşı kıyıya çıkmıştı bile. Bir daha gitmeni göze alamam diye düşündü Herakles ve karşı kıyıya çıktıktan sonra bir oku nişan alarak geyiğin ayağına doğru fırlattı. İstediği yerden vurmayı başardı ve bu geyiğin yavaşlamasına yetti. Tam geyiği sırtlamıştı ki ay yüzlü bembeyaz bir atın üstünde bir kadın çıkageldi. Herakles hemen bu kişinin ölümlü biri olmadığını anlamıştı. "Geyiğimle ne yapıyorsun?" diye sordu sertçe Artemis. Artemis'in kendini bir hamlede yerle bir edebileceğini bilen Herakles hemen niyetinin geyiği öldürmek olmadığını ve bunun kendisinin affolması için bir görev olduğunu, geyiği krala gösterdikten sonra salıvereceğini açıkladı. Zeus'un oğluyla konuştuğunun farkında olan Artemis ikna olarak oradan ayrıldı.


IV.Dev Yaban Domuzu Erimantia

Bir sonraki görevinin Erimantia olduğunu öğrenen Herakles hemen Erymanthos dağına doğru yola koyuldu. Bu onu bir süre oyalar diye düşünen kral arkasından sertçe "Hiç de değil. Bu onun için çocuk oyuncağı." diyen Hera'nın sesiyle irkildi. Hemen arkasını dönen kral Hera'yla yüzyüze gelince ne diyeceğini bilemedi. Herakles'e görev verme emrini Zeus'tan almıştı. Hera'nın da işin içinde olduğundan habersizdi. "Bu çok büyük bir domuz..." diye söze başlamıştı ki Hera onu susturdu ve "Zeus'un hoşuna gidecek görevler vermen gerekiyor. Bir sonrakinin zorlu olmasına dikkat et." dedi ve geldiği hızla kayboldu. Bir saat geçmemişti ki sarayda ciyaklamalar ve homurtular yankılanmaya başladı. Herakles omzunda bir domuzla içeri girdiğinde kral o kadar korkmuştu ki altından bir çömleğin içine saklandı. "Korkma." dedi ve güldü Herakles. "Bağlı."



V. Kral Augeas'ın Ahırları

Bu görev için Herakles'in Elis'e giderek Kral Augeas'ın at pisliğiyle dolu ahırları temizlemesi gerekiyordu. Kral  Eurystheus görevi iyice zorlaştırmak için ahırları bir günde temizlemesi gerektiğini söyledi. Kralın ahırlarına yaklaşırken "Ahırları temizlemek, bana verilen diğer işler arasında biraz kolay gibi." diye mırıldandı ve at pisliği dolu ahırları temizlemesi gerektiği için lanet ediyordu. Ahırlara yaklaştıkça burnuna kötü bir koku yayıldı ve yaklaştıkça koku dayanılmaz hale geldi. Kral Augeas da Herakles'in geldiğini duymuş ve nasıl temizleyeceğini merakle izlemekteydi. Herakles bu pisliği haftalarca temizleyemeyeceğini düşündü ve morali bozuldu. Ahırın yanında duran nehirlerden ne kadar su taşırsa taşısın bir günde temizlenmesi imkansızdı. Ahırlar o kadar pisti ki... Umutsuzca nehire bakan Herakles saniyenin onda biri sayılabilecek bir anlığına Athena'nın yansımasını suda gördü. Bu sayede Herakles'in aklına bir fikir geldi. Herakles nehirden ahıra kadar bir yol kazdı. Sonra da ahırdan diğer bir nehire doğru ikince bir yol kazdı. İlk nehirden akan su, pislikleri ikinci yola taşıyarak diğer nehire kavuşturdu ve ahır dakikalar içerisinde temizlenmişti.




VI. Stymphalos Gölü'nün Baş Belası Kuşları

Kral Eurystheus bu görevi tamamlamasına hayret etti ve bir sonraki görevini açıkladı. Bu görev için Herakles'in Stymphalos gölüne gitmesi ve oraya çöreklenen :) başbelası kuşları öldürmesi gerekiyordu. Bu kuşlar etraftaki çiftçilerin tarlalarına sürekli zarar veriyordu bu yüzden ölmeleri gerekiyordu. Kuşlar onları avlamaya gelen kişiye ise bir sürü halinde saldırıyor ve yaralıyordu. Bu görevinde de Herakles'i yalnız bırakmayan Athena, demirci tanrı Hephaistos'a iki adet kastanyet (krotala) dövdürdü. Bu kastanyetlerden o kadar büyük bir gürültü çıkıyordu ki kuşlar yuva yaptıkları yerlerden korkuyla havalanmaya başladılar. Herakles ise bunu fırsat bilerek okuyla (başka versiyonlara göre sapanıyla) hepsini vurdu. O kadar isabetli ve güçlü atıyormuş ki her atışında 3-4 kuşu birden öldürdüğü yazılıyor.


VII. Girit Boğası

Hani yazımın ilk kısmında size minatorların nasıl oluştuğunu anlatmıştım hatırladınız mı? (Bkz: Zeus ve Europa) İşte bu boğa o boğa.  Kral Eurystheus Girit'deki bu boğanın ününü duymuş ve bir kraliçe bir boğaya nasıl aşık olur diye merak etmiş. Herakles'ten boğayı sarayına getirmesini istemiş. Girit'e gemiyle gittikten sonra Herakles, dünyanın en güçlü adamı, sanki boğayı bir tüymüşçesine rahatlıkla kaldırmış ve saraya kadar götürmüş. Herakles boğayı gösterdiğinde kral " Çok güzel bir boğaymış. Fakat bir kraliçe nasıl bir boğaya aşık olur anlamıyorum. Dünya garip bir yer." demiş. Herakles ise omuz silkmiş.


VII. Kral Diomedes'in İnsan Yiyen Atları

Herakles bir sonraki görevinde ünü her tarafa yayılmış olan Trakya kralı Diomedes'in insan yiyen atlarını saraya getirmekle görevlendirilmiş. Kral kendisine terslenen herhangi bir insanı bu atlara yem ediyordu. Herkes kral Diomedes'ten korkmaya başlamıştı çünkü kral tam bir zorba olma yolunda ilerliyordu. Herakles Trakya kralının yanına varana kadar Diomedes Herakles'in geldiğini ve amacının ne olduğunu habercilerinden öğrenmiş. Bu sebeple Herakles'i atlara yem etmek istemiş fakat Herakles önce davranarak kralı atlara yem ederek öldürmüş ve atları tek tek gemiye kapatarak Mikene'ye geri götürmüş. Efsaneye göre Kral Eurystheus atları gördükten sonra onları serbest bırakmış ve atlar Olympos'a dağına kadar koşmuşlar. Orada ise devlere yem olmuşlar.


IX. Amazonlar Kraliçesi Hippolyte'nin Kemeri

Karadenizin güneyinde çok güçlü ve hepsi kızdan oluşan amazon olarak bilinen savaşçı bir topluluk yaşardı. Amazonlar kraliçesi Hippolyte'nin kemerinin onu yenilmez kıldığı söylenirdi. Bu yüzden Kral Eurystheus bu kemeri kendine getirmesini istemişti Herakles'ten. Kemer Ares tarafından amazonların en kuvvetlisine Hippolyte'ye verilmişti. Tek başına koca bir amazon ordusuyla başa çıkamayacağını bilen Herakles, bir gemi dolusu askerle amazonların ülkesine vardı. Limana varır varmaz kendisini oldukça kaslı, yay ve mızrak taşıyan kadın savaşlar karşıladı. Herakles kraliçeyi görmek istediğini söyledi fakat Herakles'in bu görevinde başarısız olmasını isteyen Hera bir amazon kılığında yeryüzüne inmişti ve "Kraliçeyi öldürmek istiyor." diye bağırarak amazonları kışkırttı. Herakles ve arkadaşları amazonların saldırılarına karşı koyarken Hippolyte bizzat Herakles'e saldırmaya başladı. Hippolyte'yi savaşta yenerek öldüren Herakles kemeri de alarak orayı terketti. (Kaynak: http://www.perseus.tufts.edu/Herakles/amazon.html) Herakles'in bu başarısından Hera bile etkilenmişti.


X. Geryoneus'un Kırmızı Sığırları

Geryoneus'un kırmızı sığırları Geryoneus adlı üç başlı bir yaratık ve Orthus adlı iki kafalı bir köpek tarafından korunuyordu. Geryon Libya ve Avrupa sınırında bir yerde olan Erythia adlı bir yerde yaşıyordu. Orada güneş o kadar kızgındı ki Herakles güneşin onu öldürmeye çalıştığını zannederek ona bir ok atmaya çalıştı. Bu duruma çok keyiflenen güneş tanrısı Hellios Herakles'in yanına gelerek. "Beni çok güldürdün Herakles. Normalde kızmam gerek fakat niyetinin kötü olmadığını biliyorum. O yüzden sana yardım etmeye geldim." dedi Hellios ve Herakles'e kolay yolculuk edebilmesi için altından kocaman bir kupadan gemi hediye etti. 
Oraya vardığında üstüne saldıran Orthus'u sopasıyla (club) yenen Herakles, Geryoneus'u da okuyla öldürmeyi başarır. Sürüyü altından kupaya doldurarak saraya geri götürmeye çalışır. Yolda birkaç sorun yaşasa da (sığırların suya atlaması ve kaçması gibi) sonunda saraya sığırlarla birlikte döner. Eurystheus sığırları gördükten sonra onları Hera'ya kurban etmesi gerektiğini söyler. Herakles ise sığırları Hera'ya kurban eder. Gururu okşanan Hera yavaş yavaş Herakles'e olan tavrını değiştirmeye başlamıştır.


XI. Hesperides'in Altın Elmaları

Bir sonraki görevinde Hera'nın Zeus'a evlilik hediyesi olarak verdiği Hesperides bahçesinin elmalarından üç tanesini isteyen Eurystheus, bu görevin yapılmasını imkansız buluyordu. Sonuçta Tanrı'lar için bile bu kadar önemli olan bir şeyi Herakles nasıl bulabilirdi ki? Hesperides bahçelerinin yerini yalnızca dünyayı omuzlarında taşıyan titan Atlas biliyordu. Fakat Atlas'ın nasıl bulunacağını hiç kimse bilmiyordu. Herakles Atlas'ı bulabilmek için Libya'yı, Mısır'ı, Arabistan'ı ve Asya'yı dolaştı. Yolda Ares'in oğlu Kyknos tarafından durdurulmaya çalıştı ve onunla savaştı. Savaşı Zeus bir şimşek fırlatarak kesti. Yoluna devam eden Herakles yolda kendini durdurmaya çalışan Poseidon'un iki oğlunu da öldürmek zorunda kaldı. (busiris, antaeus) En sonunda istediği bilgiye yine onu durdurmaya çalışan Nereus adlı Tanrı'dan öğrenir. Ondan Atlas'ın yerini ve elmaları alabilmek için gerekli olan bilgiyi Prometheus'tan öğrenebileceğini öğrenir. Prometheus'u hatırladınız mı? Hani Tityos'la aynı cezayı almıştı. (Yazının başında Orpheus kısmında bahsetmiştim.) Prometheus'un bağlı olduğu kayayı bulur ve çiğerini deşmek için 30 yıldır her gün gelmekte olan kartalı öldürür. Buna minettar kalan Prometheus elmaları almanın tek yolunun Atlas'ı kandırmak olduğunu söyler. Sırtında dünyayı taşımaktan nefret eden Atlas dünyayı 5 dakikalığına olsa bile bırakmak için herşeyi yapabilecek haldedir. Herakles Atlas'ın yanına giderek ona elmaları sorar. Elmaları yüz başlı bir ejderha olan Ladon korumaktadır. Atlas: "Dünyayı biraz benden alırsan senin için elmaları alabilirim. Ejderha beni tanır. Bir sorun çıkarmayacaktır." der. Herakles dünyayı Atlas'tan alır ve dünyanın en güçlü adamı da olsa dünyayı taşımak imkansız gibidir. Buna rağmen Herakles dayanır. Keyfi yerinde olan Atlas elmaları alıp gelir fakat dünyayı taşıyabilecek birini bulduğu için çok mutludur. Bu görevi artık Herakles'in yerine getirmesi gerektiğine inanır. Herakles çekinerek görevi kabul eder fakat Atlas'a dünyayı son kez tutmasını rica eder ve kendinin daha rahat bir pozisyon alması gerektiğini söyler. Kabul eden Atlas elmaları yere bırakır ve dünyayı alır. Herakles "Dünyayı taşımak senin kaderin. Benimki ise bu elmaları geri götürmek." der ve Atlas'ın bağırmalarına aldırmaksızın elmaları kaçırır.


XII. Yeraltı Dünyasının Koruyucusu Cerberus

Cerberus'tan Orpheus bölümünde bahsetmiştim. Üç başlı bir köpekti kendisi. Hades'in favori yaratıklarından. İmkansız üç elma görevini bile başarıyla tamamlamasına hayret eden kral Eurystheus Herakles'e son bir görev vereceğini söyler. Herakles artık yılların yorgunluğunu yaşamaktadır fakat hiç olmadığı kadar tecrübeli ve isteklidir bu son görevi de kabul eder. İlginçtir bu araştırmamda da Herakles'in yeraltına girdiği yer Taenarum olarak geçiyor. Nedense orası yeraltına giden bir geçit olarak kullanılmış hep. Hades Herakles'in geldiğinden haberdardı ve gerçekten Herakles'in Cerberus'u alt edip edemiyeceğini merak ediyordu. Bu yüzden Herakles'e bir teklif yaptı. Eğer Cerberus'u hiç bir silah kullanmadan yenerse, onu krala göstermeye götürebilirdi, ancak canlı olarak geri getirmek kaydıyla. Sonuçta Hades'in favori yaratığıydı ve onu öldüren kişiye hiç görülmemiş işkenceler tattırabilirdi. Herakles neşeyle kabul etti. Yeraltı dünyasının kapılarının yanında Cerberus'la savaştı. Hiç bir silahı olmadan... Cerberus'u üç kafasından birden kavrayan Herakles onu yere indirerek savaşın galibi oldu ve Hades Herakles'in yeraltı dünyasından Cerberus ile çıkmasına izin verdi. Onu yolda Cerberus'la gören herkes ona bir Tanrı gözüyle bakmaktan kendini alamamış. Tanrı'lar bile oturduğu dağdan Herakles'i izlemişler ve etkilenmişler. Hera bile Zeus'un oğlunun ne kadar büyük bir kahraman olduğunu kabul etmiş.


İşte Herakles'in görevleri böyleydi. Şimdi de Herakles'e sonunda ne olmuş ona bakalım.

Herakles bir gün üçüncü karısı Deianira ile yolculuk yapmaktadır ve Nessus adındaki insan başlı atla karşılaşırlar. Nessus Herakles'in karısını bir nehirden güvenli bir şekilde karşıya geçirmeyi teklif eder sonra da gelip Herakles'i geçirecektir fakat Nessus Deianira'yı geçirdikten sonra arsızlaşarak ona tecavüz etmeye kalkar. Herşeyi gören Herakles bir okla Nessus'u öldürür. Tam ölürken Nessus, Deianira'ya kendi sırtındaki kıllardan Herakles'e bir gömlek dokursa onu giyenin bir daha başka kadına gitmeyeceğini söyler. Bir süre sonra Deianira Herakles'in kendisine olan sadakatinden şüpheye düşer ve dokuduğu gömleği giymesi için Herakles'e verir. Ancak Herakles göleği giyer giymez bunun şeytanca bir tuzak olduğunu anlar. Nessus'un kılları Herakles'in derisini alev alev yakar ve yaralar açar. Can çekişen ve ölmek için yalvaran Herakles cenazesinin odunlar üzerinde yakılmasını ister. (Kaynak: Efsaneler ve Mitler: Philip Wilkinson) Herakles'in cenazesinden çıkan dumanlar Olimpos'a kadar ulaşacaktır ve Zeus Herakles'i Olimpos'a, yanıbaşına alacaktır. Yarı insan yarı tanrı olan Herakles'in insan yanı öldüğü için Hera'nın bile ondan nefret edecek bir sebebi kalmamıştır. Tüm Tanrı'lar Herakles'in gelişi için bir ziyafet verirler..

İşte bu kadar :) Buraya kadar sizi tutabildiysem ne mutlu bana. Size bir takım güzel şeyler göstermek istiyorum. 
http://www.museumnetworkuk.org/myths/trails.html
Bu sitede Heroes kısmına girin, bakalım Yunan mitoloji kültürünüz ne kadar artmış? :)
İnteraktif eğitim. En sevdiğimden :P

Bu da Yunan Mitolojisi adlı kitaptan. 


Şimdi sizle Floransa'da çektiğim Herakles'le ilgili bir kaç resmi paylaşacağım. Biz gittiğimizde yine bilmiyorduk ama bilerek giderseniz gezdiğinizde çok keyif alacağınıza eminim. Biz en basit mitoloji bilgimizle bile keyif almıştık çünkü.


Herakles olduğunu nereden anlıyoruz. Örneğin önündeki boğa ve köpek motifinden ve tabiiki elindeki sopasından.


Medici kalesinin içindeki Herakles odası. Roma mitolojisinde Hercules olarak geçtiğini söylemiştim değil mi? Kalitesiz çekimin kusuruna bakmayın :) Odadaki resimleri belki gidersiniz diye koymuyorum. Merak edin biraz :)


Herakles & Nessus

Bakın sizin için ne hazırladım :)




Disney'in Hercules'inden bir parça. N'olur n'olur izleyin :)

İçiniz dışınız mitoloji oldu değil mi? Bir değerlendirme yapıp bitirelim.

Öncelikle bunları yaklaşık olarak 7 farklı kaynaktan birleştirerek ve hikayeleştirerek yazdığımı söyleyeyim fakat efsanelerin o kadar çok farklı versiyonları var ki adı üstünde efsane net bir şey söylemek imkansız. Ufak detaylara takılmamaya çalıştım ve elimden geldiğince detaya inmeden sizlere güzel bir hikaye sunmak istedim. Bu seferki yazım şuana kadar yaptığım en detaylı araştırmaya sahip. Alıntı yaptıkça kaynaklarımı da belirtmeye özen gösterdim. Unuttuğum bir yer varsa affola. Zaten bu blogu para kazanmak için yazmıyorum. Yaptığım araştırmalar kendim için, bana zevk verdiği için, neden yazdığımsa kültürü paylaşmak için tabii ki. Hepinizin araştırma yapmak için vakti olmayabilir fakat merak ediyor olabilirsiniz. İnsanlar sanat malzemesi olarak o kadar çok kullanmışlar ki mitolojiyi... Şuanda eski resimlere baktığımda bir sürü yeni şey keşfediyorum kendi kendime... Saçma bir Disney çizgi filmi bile izlediğimde orada küçük detayları görüp gülümsüyorum. Etrafınıza bakın, her şeyin ismi mitolojiden, her şeyin... 

Diyerek yazımı sonlandırıyorum bugün de... Yakın zamanda görüşürüz 0.0

Freeze

4 yorum:

  1. Bu dönem Çukurova Üniversitesi'nde seçmeli ders olarak Mitoloji okutacağız. Ben Hacettepe İngiliz Edebiyatı mezunuyum, dolasıyla bu dersi görmüştük ve ben çok sevmiştim. Şimdi Öğretim Üyesi olarak anlatacağım. sayfanızı çok faydalı buldum teşekkür ederim, ayrıca Floransa'yı ben de gezdim, aynı fotoğrafları ben de çektim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cok tesekkur ederim. Begenmenize cok sevindim. Ne demisler, hikayeler paylasildikca guzel :) Mitolojiyi seven birinin Floransa'yi begenmemesi mumkun degil sanirim, hatta Roma'yi da :)

      Sil
  2. yarın ki mythology sınavı icin orpheus un katabasis hikayesini tam olarak sabah 5 e kadar hicbir yerde bulamadıktan sonra bu website ye denk gelmek inanılmaz bir tecbüre oldu sanırsam :) acıkcası ben de ingiliz dili ve edebiyatı okuyorum ve sayfanı inanılmaz keyifli ve bilgilendirici buldum bundan sonra da sürekli buraya gelip paylastıgın seyleri takip edip okuyacagımdan emin olabilirsin ayrıca resimler mükemmel en kısa zamanda ben de böyle bir gezi turuna cıkacagım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize çok sevindim. Umarım faydalı olmuştur ve sınavınız iyi geçmiştir. gezi'niz için de şimdiden iyi yolculuklar.. :)

      Sil